17 Nisan 2013 Çarşamba

AYŞE TEYZE


AYŞE TEYZE
07.11.2010
Torununu Ali Teke’nin oğlu Hasan Teke ile birlikte gittim Ayşe Teyze’nin evine. Daha önce de gitmiş, onunla sohbet etmiştim. Aradan bir zaman geçti. Acaba Ayşe Teyze daha önceki anlattıklarını yine anlatacak mıydı? Yaşı yüz olmuştu.
Kapıdan girdiğimizde soba yakmaya uğraşıyordu. Kendi işini kendisi yapacak kadar sağlıklıydı. Bizi görünce:
“Gelin gelin. İçeri gelin,” dedi.
Demese de zaten içeriye girmiştik. Onu odada bulunan üç divandan birisine oturttuk. Ben hemen kamera kaydına başladım. Ayşe Teyze’nin söyleyeceği hiçbir kelimeyi kaçırmak istemiyordum. Bana:
“Sen kimsin?” dedi.
Kendimi anlattım. Anam onunla aynı köyde doğmuş, birlikte büyümüşler:
“Sen benim arkadaşımın oğlusun,” dedi.
Anamı, babamı sordu. Onların ölümüne gelemediği için üzüntülerini beyan etti.
Ayşe Teyze çok canlı konuşuyordu. Kulağı biraz ağır duyuyordu ama yüksek sesle söyleyince anlamakta zorluk çekmiyordu. Ona babasını sordum. Gözleri buğulandı hemen.
            “Babam olmasaydı bana kim bakardı!” dedi.
Babasından kalan şehit maaşı ile geçindiğini söyledi. Ona:
“Baban nasıl şehit oldu Ayşe Teyze? Bana anlatır mısın?”dedim.
Ayşe Teyze kurulmuş saat gibiydi. İki yıl önce anlattıklarının aynısını yine anlattı.
“Babam Çanakkale’de savaşmış” diye başladı söze.
 Gerçekten de Ayşe Teyze’nin babası Çanakkale’de savaşmıştı. Savaştan çıkar çıkmaz doğru memleketine gelmişti. Memleketinde onu bekleyen eşi ve en büyüğü 7-8 yaşlarında olan dört çocuğu vardı. EŞİ Emine, çocukları Ayşe, Selver, Güllü ve Mustafa o Çanakkale’de savaşırken babası Hasan’ın yanında kalmıştı. Dedeleri ne kadar torunları ile ilgilense de babanın yerini kimse tutmazdı. Ayşe Teyze o günleri anlatırken:
“Babamız gelecek diye hep gözlerimiz yollarda olurdu. Köpek havlar, at kişner ve dışarıdan bir ses duyacak olsak doğru kapıya koşardık. Boşa koşardık ama babamız gelmezdi. Derken bir gün geldi. Biz ona öyle bir sarıldık ki,” dedi.
“Sevindiniz mi?”dedim.
Benimki de laf mı yani... İnsan sevinmez mi? O anı görecektiniz. Sanki babası yeniden kapıdan girmiş gibi Ayşe Teyze’nin gözleri gülüyordu.
 Ayşe Teyze’nin babası Bayram Ali, Çanakkale’de teğmendi. En zor savaştan çıkmıştı. Karsavran Köyü’ne geldiğinde gördüğü manzara onu yeni bir cephede savaşmaya yönlendirdi. Hacın’dan yükselen duman, çığlıklar, yapılan soykırımlar dilden dile dolaşıyordu. Herkes Hacın’da işkenceye maruz kalanları konuşuyordu. Her saat yeni bir ölüm haberi geliyordu. Bayram Ali, doğru dürüst çocuklarını bile sevmeden çetelere katıldı. O günleri Ayşe Teyze şöyle anlattı:
“Hacın’da yapılan katliamları önlemek için Atatürk emir vermişti. Her köysen çeteler oluştu. Bizim köyden de çeteler oluştu. Karsavran çetelerinin başında Çerkez Ali vardı. Babam da Çerkez Ali çetesi ile birlikte Hacın’a savaşa gitti. Biz yine babasız kaldık.
Karsavuran çetesi Sultan Suyu denen yere varmış. Orada biraz beklemişler. Daha sonra bizimkiler Kağnı Pazarı denen yere varmışlar. Şimdi Yusuf Hoca’nın evinin olduğu yere vardıklarında vakit akşam olmuş.  Daha hücum olmadan orada sipere yatmışlar. Yanlarında, Çerkez Ali, Kuddisi de varmış. Bir de Çakıcı Hasan denen bir adam varmış. O adam buralıymış (Hacın). Babamın dizinde yatıyormuş. Babamın üzerinde beyaz gömlek varmış. Kör olasıcalar Manastırın oradan babamın beyaz gömleğini görmüşler. Bir kurşun atınca babama değiyor. Babadan çıkan kursun Çakıcı Hasan’ın kulağına giriyor. Adam sallanıyor bir anda bitiyor.  Çakıcı Hasan orda şehit oluyor.
Babam “Aman arkadaşlar ben vuruldum!” diyor.
“Aman Bayram Ali kıprama” diyorlar. “Sen kıprarsan bizim hepimizi kırarlar, gördüler miydi? Akşam karanlık kavuşsun varak” diyorlar.   Babam kıpramıyor.  Akşam karanlığı kavuşuyor. Geliyorlar bakıyorlar ki babam ala kanın içinde. Babamı alıyorlar. Alıp Sultan Suyu’na götürüyorlar.
 Oraya varınca su istiyor babam. Vermiyorlar.  Kendisi alıp bir pança (avuç) içiyor. Orda vefat ediyor. Çakıcı Hasan’la babamı oraya gömüyorlar. İkisinin mezarı oradaydı. Sultan suyunda, yolun üzerindeydi.
Bir mühendis geliyor epey sonra. Diyor, “Şu mezarlar kiminse kaldırsınlar.” Oradan yol gidecekmiş. Yolu genişleteceklermiş.  Biz oraya toplandık gittik.  Benim rahmetli bana “ağlamayacaksın” dedi. “Benim şuurumu bozmayacaksın” dedi. Çocuklar mezarı kazdı. Babamın kanından toprak karmıştı. “Çekilin artık” dedi. Rahmetlik eli ile toprakları açtı. Babamın cesedi tüstüm duruyordu. Hiç ayrılmamıştı. Etler erimiş, kemikleri tüstüm duruyordu. Ama ben dişimi sıkıyom. Ağlamamak için kendimi zor tutuyom. Benim adam “ağlamayacaksın dedi. Topladık kemikleri. Bir torbaya doldurduk akşamdan. Bahçede bir damımız vardı. Oraya koyduk.  Daha sonra mezarlıkta bir mezar yaptırdık. Şimdi mezarı orada... (Saimbeyli mezarlığında.)
Ayşe Teyze bir çırpıda babası Bayram Ali’nin hikâyesini anlattı. Sonra bir nefes aldı. Durakladı. Gözleri doldu. Yutkundu.
“Onun maaşı ile geçiniyom” dedi. “Babamın maaşı ile geçiniyom. Babam şehit ya…”
Yine durakladı.  Tekrar başladı söze:
“Babam Çanakkale’de askerlik yaptı. Orada esir kaldı. Mezarın üzerinde yazılı… Çanakkale gazisi. Karsavuranlı Molla Hasan oğlu, Hacın Şehidi, Bayram Ali Dönmez”
Babasının künyesini sayar gibiydi Ayşe Teyze. En ufak ayrıntılarına kadar babasını anlatıyordu. Biraz yorulmuştu. Gözleri de sulanmıştı. Fazla yormak istemedim. Kilitli sandığını torununa açtırdı. Orda sakladığı bazı kâğıtlar vardı. Onları çıkarttı. Emekli sandığının kendisine verdiği maaş kimliğini bana uzattı.
“Burada benim doğumum yazıyor, ama küçük yazmışlar.” dedi.
Kartta kendisinin 1911 doğumlu, babasının da unvanı TEĞMEN olarak yazıyordu.
Ayrıca eskimiş bir kâğıt uzattı bana. Osmanlıca yazılıydı. Her iki belgenin de fotoğraflarını çektim. Vedalaşıp ayrılırken:
“Kitabın içine yaz dediklerimi,” dedi. Sonra birden aklına gelmiş gibi:
“Ha biz yetim kaldık ya. Bize dedem baktı. Hasan dedemi de unutma! Bir de ben 12 yaşında evlendim. Çocuktum evlendiğimde… Bunları da kitabın içine yaz,” dedi.
            Ben de yazdım.
O bir şehit kızıydı. Kardeşleri; Selver, Güllü ve Ali. Anası Emine ile birlikte binlerce şehit çocuğu gibi boynu bükük kaldılar. Ama hiçbir zaman vatana isyan etmediler. Onların babasının da bu vatana canını veren milyonlarca insan gibi kanı da bayrağıma renk verdi.
Yaşı yüzün üzerinde olan Ayşe Teyze “Bana babam bakıyor, onun maaşı ile geçiniyorum.” dedi. Ya bizlere, sizlere kimler bakıyor? Biz ne ile geçiniyoruz? Onlar kan vermeseydi bu gün biz bu vatanda olur muyduk?







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder