AYŞE TEYZE
07.11.2010
Torununu
Ali Teke’nin oğlu Hasan Teke ile birlikte gittim Ayşe Teyze’nin evine. Daha
önce de gitmiş, onunla sohbet etmiştim. Aradan bir zaman geçti. Acaba Ayşe
Teyze daha önceki anlattıklarını yine anlatacak mıydı? Yaşı yüz olmuştu.
Kapıdan
girdiğimizde soba yakmaya uğraşıyordu. Kendi işini kendisi yapacak kadar sağlıklıydı.
Bizi görünce:
“Gelin
gelin. İçeri gelin,” dedi.
Demese
de zaten içeriye girmiştik. Onu odada bulunan üç divandan birisine oturttuk.
Ben hemen kamera kaydına başladım. Ayşe Teyze’nin söyleyeceği hiçbir kelimeyi
kaçırmak istemiyordum. Bana:
“Sen
kimsin?” dedi.
Kendimi
anlattım. Anam onunla aynı köyde doğmuş, birlikte büyümüşler:
“Sen
benim arkadaşımın oğlusun,” dedi.
Anamı,
babamı sordu. Onların ölümüne gelemediği için üzüntülerini beyan etti.
Ayşe
Teyze çok canlı konuşuyordu. Kulağı biraz ağır duyuyordu ama yüksek sesle
söyleyince anlamakta zorluk çekmiyordu. Ona babasını sordum. Gözleri buğulandı
hemen.
“Babam
olmasaydı bana kim bakardı!” dedi.
Babasından
kalan şehit maaşı ile geçindiğini söyledi. Ona:
“Baban
nasıl şehit oldu Ayşe Teyze? Bana anlatır mısın?”dedim.
Ayşe
Teyze kurulmuş saat gibiydi. İki yıl önce anlattıklarının aynısını yine
anlattı.
“Babam
Çanakkale’de savaşmış” diye başladı söze.
Gerçekten de Ayşe Teyze’nin babası
Çanakkale’de savaşmıştı. Savaştan çıkar çıkmaz doğru memleketine gelmişti.
Memleketinde onu bekleyen eşi ve en büyüğü 7-8 yaşlarında olan dört çocuğu
vardı. EŞİ Emine, çocukları Ayşe, Selver, Güllü ve Mustafa o Çanakkale’de
savaşırken babası Hasan’ın yanında kalmıştı. Dedeleri ne kadar torunları ile
ilgilense de babanın yerini kimse tutmazdı. Ayşe Teyze o günleri anlatırken:
“Babamız
gelecek diye hep gözlerimiz yollarda olurdu. Köpek havlar, at kişner ve
dışarıdan bir ses duyacak olsak doğru kapıya koşardık. Boşa koşardık ama
babamız gelmezdi. Derken bir gün geldi. Biz ona öyle bir sarıldık ki,” dedi.
“Sevindiniz
mi?”dedim.
Benimki de laf mı
yani... İnsan sevinmez mi? O anı görecektiniz. Sanki babası yeniden kapıdan
girmiş gibi Ayşe Teyze’nin gözleri gülüyordu.
Ayşe Teyze’nin babası Bayram Ali, Çanakkale’de
teğmendi. En zor savaştan çıkmıştı. Karsavran Köyü’ne geldiğinde gördüğü
manzara onu yeni bir cephede savaşmaya yönlendirdi. Hacın’dan yükselen duman,
çığlıklar, yapılan soykırımlar dilden dile dolaşıyordu. Herkes Hacın’da
işkenceye maruz kalanları konuşuyordu. Her saat yeni bir ölüm haberi geliyordu.
Bayram Ali, doğru dürüst çocuklarını bile sevmeden çetelere katıldı. O günleri
Ayşe Teyze şöyle anlattı:
“Hacın’da
yapılan katliamları önlemek için Atatürk emir vermişti. Her köysen çeteler
oluştu. Bizim köyden de çeteler oluştu. Karsavran çetelerinin başında Çerkez
Ali vardı. Babam da Çerkez Ali çetesi ile birlikte Hacın’a savaşa gitti. Biz
yine babasız kaldık.
Karsavuran
çetesi Sultan Suyu denen yere varmış. Orada biraz beklemişler. Daha sonra
bizimkiler Kağnı Pazarı denen yere varmışlar. Şimdi Yusuf Hoca’nın evinin
olduğu yere vardıklarında vakit akşam olmuş. Daha hücum olmadan orada sipere yatmışlar.
Yanlarında, Çerkez Ali, Kuddisi de varmış. Bir de Çakıcı Hasan denen bir adam
varmış. O adam buralıymış (Hacın). Babamın dizinde yatıyormuş. Babamın üzerinde
beyaz gömlek varmış. Kör olasıcalar Manastırın oradan babamın beyaz gömleğini
görmüşler. Bir kurşun atınca babama değiyor. Babadan çıkan kursun Çakıcı
Hasan’ın kulağına giriyor. Adam sallanıyor bir anda bitiyor. Çakıcı Hasan orda şehit oluyor.
Babam
“Aman arkadaşlar ben vuruldum!” diyor.
“Aman
Bayram Ali kıprama” diyorlar. “Sen kıprarsan bizim hepimizi kırarlar, gördüler
miydi? Akşam karanlık kavuşsun varak” diyorlar. Babam
kıpramıyor. Akşam karanlığı kavuşuyor.
Geliyorlar bakıyorlar ki babam ala kanın içinde. Babamı alıyorlar. Alıp Sultan
Suyu’na götürüyorlar.
Oraya varınca su istiyor babam.
Vermiyorlar. Kendisi alıp bir pança
(avuç) içiyor. Orda vefat ediyor. Çakıcı Hasan’la babamı oraya gömüyorlar.
İkisinin mezarı oradaydı. Sultan suyunda, yolun üzerindeydi.
Bir
mühendis geliyor epey sonra. Diyor, “Şu mezarlar kiminse kaldırsınlar.” Oradan
yol gidecekmiş. Yolu genişleteceklermiş.
Biz oraya toplandık gittik. Benim
rahmetli bana “ağlamayacaksın” dedi. “Benim şuurumu bozmayacaksın” dedi.
Çocuklar mezarı kazdı. Babamın kanından toprak karmıştı. “Çekilin artık” dedi.
Rahmetlik eli ile toprakları açtı. Babamın cesedi tüstüm duruyordu. Hiç
ayrılmamıştı. Etler erimiş, kemikleri tüstüm duruyordu. Ama ben dişimi sıkıyom.
Ağlamamak için kendimi zor tutuyom. Benim adam “ağlamayacaksın dedi. Topladık
kemikleri. Bir torbaya doldurduk akşamdan. Bahçede bir damımız vardı. Oraya
koyduk. Daha sonra mezarlıkta bir mezar
yaptırdık. Şimdi mezarı orada... (Saimbeyli mezarlığında.)
Ayşe
Teyze bir çırpıda babası Bayram Ali’nin hikâyesini anlattı. Sonra bir nefes
aldı. Durakladı. Gözleri doldu. Yutkundu.
“Onun
maaşı ile geçiniyom” dedi. “Babamın maaşı ile geçiniyom. Babam şehit ya…”
Yine
durakladı. Tekrar başladı söze:
“Babam
Çanakkale’de askerlik yaptı. Orada esir kaldı. Mezarın üzerinde yazılı…
Çanakkale gazisi. Karsavuranlı Molla Hasan oğlu, Hacın Şehidi, Bayram Ali
Dönmez”
Babasının
künyesini sayar gibiydi Ayşe Teyze. En ufak ayrıntılarına kadar babasını
anlatıyordu. Biraz yorulmuştu. Gözleri de sulanmıştı. Fazla yormak istemedim.
Kilitli sandığını torununa açtırdı. Orda sakladığı bazı kâğıtlar vardı. Onları
çıkarttı. Emekli sandığının kendisine verdiği maaş kimliğini bana uzattı.
“Burada
benim doğumum yazıyor, ama küçük yazmışlar.” dedi.
Kartta
kendisinin 1911 doğumlu, babasının da unvanı TEĞMEN olarak yazıyordu.
Ayrıca
eskimiş bir kâğıt uzattı bana. Osmanlıca yazılıydı. Her iki belgenin de
fotoğraflarını çektim. Vedalaşıp ayrılırken:
“Kitabın
içine yaz dediklerimi,” dedi. Sonra birden aklına gelmiş gibi:
“Ha
biz yetim kaldık ya. Bize dedem baktı. Hasan dedemi de unutma! Bir de ben 12
yaşında evlendim. Çocuktum evlendiğimde… Bunları da kitabın içine yaz,” dedi.
Ben
de yazdım.
O
bir şehit kızıydı. Kardeşleri; Selver, Güllü ve Ali. Anası Emine ile birlikte
binlerce şehit çocuğu gibi boynu bükük kaldılar. Ama hiçbir zaman vatana isyan
etmediler. Onların babasının da bu vatana canını veren milyonlarca insan gibi
kanı da bayrağıma renk verdi.
Yaşı
yüzün üzerinde olan Ayşe Teyze “Bana babam bakıyor, onun maaşı ile geçiniyorum.”
dedi. Ya bizlere, sizlere kimler bakıyor? Biz ne ile geçiniyoruz? Onlar kan
vermeseydi bu gün biz bu vatanda olur muyduk?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder