MUZAFFER
GÜLTEKİN
İlerlemiş yaşına aldırmadan, ilçenin kurtuluş
bayramlarında omzuna taktığı dolma tüfek ve çete elbisesi ile boynunu hep bir
tarafa bükerek çeteler arasında yer alan, Muzaffer Gültekin Abi hep dikkatimi
çekerdi. Onu normal zamanlarda da sokakta, caddede, parkta ve hatta evinin
bahçesinde görür, hal hatır sorardım. İçimden hep onunla eski günleri konuşmak
geçerdi. Kaç defa niyet ettiysem her defasında bir engele takıldı. İhmal bu
olsa gerek.
Bahaneler
mi beni buldu, ben mi bahanelere sığındım, pek bilmiyorum ama öyle veya böyle
oldu. Ben bir türlü Muzaffer Abi ile uzun uzun onun çocukluğunu konuşamadım.
Biz insanoğlu hep böyleyiz işte. Her işimizi yarına bırakmayı öylesine severiz
ki, yarının hep geleceğini düşünürüz. Sonra da elimizden uçup giden kuş misali,
gelecek sandığımız yarınlara bir bakarız ki birden dün oluvermiş. Hayıflanır
dururuz. “Keşke şunu yapsaydım. Keşke şöyle yapsaydık,” der dururuz.
Ben
Muzaffer Emmi’nin Hacın’ın yerlisi olduğunu, çocukluğunun Hacın’da geçtiğini ve
1920 yılında Hacın’da yapılan katliamları görmemiş olsa bile, o mezalimi
yaşayanları çok yakından tanıdığını biliyordum. Onunla o günleri konuşmak,
konuştuklarımızı bu kitapta paylaşmak bir türlü nasip olmadı. Ama şuna öyle inandım ki, eğer bu kitapta
Muzaffer Emmi’den bahsetmeyecek olursak, kitabın bir yerleri hep eksik
olacaktır. Ben de ilçemizde esnaflık yapan onun oğlu Mehmet Gültekin’e gittim.
“Hocam,
sağlığında Muzaffer Emmi ile konuşmak isterdim. Ancak nasip olmadı. Onun Hacın’la
ilgili anlatmış olduğu anıları varsa benimle paylaşır mısınız?” dedim.
Sayın Mehmet Gültekin çok sağ olsun beni kırmadı ve
hatırlayabildiği kadar babası hakkında bana kendi el yazısı ile bir not yazdı
ve verdi. O yazıya sadık kalarak Muzaffer Emmi hakkındaki bilgileri paylaşmak
istiyorum.
“Muzaffer Gültekin, 1911 yılında Hacın’da doğmuş. Yani
Hacın karıştığında dokuz yaşındaymış. Babası birçok Türk genci gibi:
“Burası Yemendir
Gülü
çimendir
Giden
gelmiyor,
Acep nedendir? “diye için için
ağladığımız Yemen’e gitmiş ve bir daha gelmemiş. Muzaffer Gültekin babasını hayatında hiç
görmemiş.
O 8-9 yaşlarında bir çocukken, üç kardeşi, annesi ile
birlikte Hacın’da yaşıyorlarmış. Yakın akraba olarak da; iki teyzesi, bir
dayısı ve dedesini bilmektedir.
Dedesi
Celil Efendi, önceleri jandarma çavuşuymuş. Emekli olunca da Karsavran Köyü’ne
yerleşmiş. Kendisine de bir ev yapmış. Hacın karışmaya başlayınca ve damadı
Yemen’de kalınca kızlarını ve torunlarına kol kanat olmak ona kalmış. O da
bakmış ki Hacın yavaş yavaş karışmaya yüz tutuyor, çocuklarını ve torunlarını
alarak doğru Karsavran Köyü’ne götürmüş. O günleri Muzaffer Gültekin şöyle
anlatır:
“Hacın’da
herkes Ermenilerin bize düşman olmaya başladığını konuşuyordu. Biz babasızdık.
Fazla akrabalarımız da yoktu. Korkuyorduk. Bir gün dedem bizi evine çağırdı.
Gittik. iki teyzem ve dayım da oradaydı. Yemek yedik. Sonra dedem Celil Çavuş
annemi, teyzelerimi ve dayımı karşısına aldı.
“Bakın
çocuklar” dedi. “ Durum çok kötü... Bizim devletimiz bitti. Ermeniler iyice
azdılar. Yoktan bize düşman kesildiler. Biz burada çok azız. Bunlar bir gün
hepimizi öldürecekler. Bakın, ben gittim köyde oturuyorum. Burada sizi
koruyacak hükümet kuvveti de yok. Ben hepinizi köye götüreyim. Ortalık durulana
kadar orada kalalım.” dedi.
Kısa
bir sessizlik oldu.
Sonra
anam ileri çıktı.
“Tamam,
baba, dedi. Ben çocuklarımla geliyorum. Hatice Teyzemle Hacı Ahmet Dayım da
“tamam” dedi.
Ama
Emine Teyzem itiraz etti.
“Ben
gelemem baba, dedi. Burada üç katlı konağımı gâvura bırakıp da gidip köydeki
ahırda oturamam. Kusura bakma baba, siz gidin, ben gelmiyorum.” dedi.
Dedem
ne dediyse Emine Teyzemi ikna edemedi.
Emine Teyzem Hacın’da kaldı. Biz Karsavran köyüne gittik. Hacın karıştı.
Kurtuluşa kadar biz köyde perişan halde kaldık. Ama katliamdan Karsavran köyüne
gittiğimiz için kurtulduk.
Emine Teyzem ve çocukları, yüzlerce Hacınlı
gibi Ermeni katliamında kayboldular.”
1911
yılında Hacın’da doğdu. 2006 yılında hayata veda etti.
Mekânı
cennet olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder