16 Nisan 2013 Salı

MEHMET BAYKAL



MEHMET BAYKAL

            Her bayram olduğu gibi o Ramazan Bayramı da rahmetli Mehmet Baykal Amca’nın ellerini öpmeye gitmiştim. Sıcak ve gülümseyen bir yüzle bizi karşıladı. O zaten hep gülümserdi. Sempatik ve gülümseyen bir yüz ifadesi olmasına rağmen her yerde ağırlığını hissettirirdi. Sözü dinlenen, kıymet verilen bir kişiliğe sahipti. Bilgi ve görgüsü ile her mecliste hemen fark edilen Baykal Amca, 1920 yılında Saimbeyli (Hacın) savaşlarını gören hatta savaş öncesi Saimbeyli’sini tanıyan birisiydi.

Kendisi ile birçok defa o yıllara ait bilgileri paylaştığımı hatırlıyorum. Saimbeyli’de kurulan Kuvayımilliye derneğinde uzun bir süre hizmet ederek unutulmakta olan milli değerlerimizi yeni yetişen nesillere anlatmak için her fırsatı değerlendirmeye çalışması her türlü takdire şayan birisiydi.

Her insanın sözleri ile yaşantısı bir olmaz çoğu zaman… Ancak Baykal Amca’nın sözleri ile yaşantısı da hep örtüşürdü.

Özellikle kurtuluş bayramının yıl dönümlerinde ilerlemiş yaşına aldırmadan hatıralarını elleri titreyerek toplumla paylaşmaya çalışırdı.

İşte o Ramazan Bayramı da evine ellerini öpmeye gittiğimde kısa bir hoşbeşten sonra elimden tuttu.

 “Gel” dedi. “gel”

Ele ele tutuşup evin diğer odasına geçtik. Eğilerek karyolanın altından bir bohça çıkarttı. Karyolanın üzerine bohçasını açtı. İçerisinden bazı kâğıtları ayırdı ve bana verdi. Kâğıtlarla birlikte bir de Saimbeyli (Hacın) dönemine ait bir kartpostal verdi.

Verdiği kâğıtlar daktilo ile A4 kâğıdına yazılmıştı.

“Al bunları” dedi. “Dünya ölümlü dünya, ben ölürüm sen kalırsın… Zaman gelir bu kâğıtlar lazım olur. O zaman bu kâğıtları kullanırsın.”dedi.

Galiba zamanı geldi. Baykal Amca’nın bana emanet ettiği kâğıtta yazılanları herkes bilmelidir. Belki bir tarihçiye yön göstertir. Belki karanlık bir noktayı aydınlatır. Benden bu kadar… Baykal Amca bana emanet etti. Ben sizlerin bilgisine sunuyorum. Baykal Amca’nın emaneti üzerinde kelime bile değiştirmedim. O ne yazdıysa aynen kitabıma alıyorum. Onun yaşadıkları; anlattıklarının ve yazdıklarının yanında koca bir dünyadır.

Bu yazıyı buraya alırken babamın ve Dişçi Ahmet Amca’nın Şerif Teyze ile ilgili anlattıkları gözlerimin önüne geldi. Her Türk gibi Baykal Amca’nın ailesi de çok acı günler geçirmişler. Baykal Amca keşke ailesinin yaşadıklarını yazsaydı. O özelden çok geneli değerlendirmiş. Biraz da haklı gibi geliyor bana… Nasıl derdi ki, “Anamı bağırttıra bağırttıra köy meydanında Kirkor dövdü.” diye. Hiç de kolay değildi. Kaç defa sorduysam başını öne eğdi. Kanına dokunduğunu düşünerek bir daha sormadım. O da hep başkalarının gördüğü zulümleri benimle paylaştı.

Kolay değil. Mekânı cennet olsun. Yapacağımız tek şey Baykal Amca’ya bir Fatiha yollamak. Ve emanetine saygı duymak... Emanet sizlerde artık… Baykal Amca yazdı. Birlikte okuyalım.

 

MEHMET BAYKAL’IN YAZDIKLARI

 

SAİMBEYLİ ADINI ALAN VE ESKİ İSMİ HAÇIN OLAN BU KASABANIN GEÇMİŞİ HAKKINDA GENÇLERİMİZE BAZI BİLGİLER VERMEYİ FAYDALI BULDUM.

 

            1-Bu ilçe Adana İlinin birinci sınıf kazası olup iki nahiye ve (80)’i aşkın köyü vardı. Biri İslam, yedisi Ermeni olmak üzere sekiz mahallesi olup, nahiyenin biri bugün Feke ilçesine bağlı bulunan Tapan, ikincisi de Tufanbeyli ilçesi olan Mağara nahiyesiydi.  Bütün ilçe çevresinde nüfus yoğunluğu Türklerde olup, kasaba merkezindeki çoğunluk ise Ermenilerde idi.  İslam mahallesi (120) yerli, 30 kadar da memur ve yabancı olmak üzere (150) haneyi bulurdu. Türklerin tam teşkilatlı bir ilkokulu bir camisi vardı. Devam eden savaşta Ermeniler her ikisini de yakmışlardır.

            2-Ermeni mahallelerine gelince; adları:

         1-Topçu, 2-Kalander, 3-Kırım, 4-Tılısım, 5-Mankır, 6-Protestan, 7-Katolik olup bu mahallelerin bazıları iki bölüm idi. (Büyük Mangır, Küçük Mangır, Yukarı Tılısım, Aşağı Tılısım ) gibi. Altı Kiliseleri, dört okulları bir de manastırları olup, bunlardan başka yapısını üç yılda ikmal ettikleri yedi katlı muazzam bir de Murahhasaneleri vardı. Şar Köyünün temamı, Rumlu Köyünün de yarısı Ermeni olduğundan bu köylerde de birer kiliseleri mevcuttu. Kasabanın Ermeni nüfusu kayıtlı ve mektum tahminen (25 )binden aşağı değildi. Büyük tüccarları, orta sınıf esnaf ve sanatkârları, yetişkin mimarları, çiftçi ve çobanları olup, bunlardan başka devlet memurları da vardı. Aslı BEYRUT’lu olup, Katolik mezhebine salik İskender adında bir şahıs, bu ilçede yedi sene kaymakamlık yaparak kasabanın yol, su ve kanalizasyon gibi önemli işlerini yaptırdığı gibi, camisi olmayan birçok köye de cami yaptırmıştır. Mahkeme azalığı yapan Tırtatyan Hacı, Maliye Veznedarlığında çalışan Parsih, Orman Muamelat Memurluğunda Arşut, P.T.T Muhabere Memurluğunda Turpsarkisyan ve Sarki Efendiler çalışıyorlardı. Kasaba nüfusunun % 80’i Ermeni olduğundan, Belediye personelinin temamı Ermeni’dendi. Belediye Başkanlığı ve İdare Heyeti Üyeliği yapan  Recepyan  Hamparsumla , Terziyan Artin (PADİŞAH) tarafından “SADAKAT KILICI” ile taltif edilmiştir.

         3–1908 yılında İkinci Meşrutiyet ilan edilince: Türklerle aynı haklara sahip olduklarını ileri sürerek (Hürriyet, Adalet, Müsavat ve Uhuvvat) yaygaraları ile Kasabada muazzam bir bayram havası estirerek, başlardaki fesleri yırtıp, yerine beyaz keçe külah giydirdiler.

4–1909 yılında Adana havalisinde Ermenilerin çıkardığı ihtişaşı derhal bu Kasabaya da intikal ettirerek isyan hareketlerine başladılar. Şehrin etrafını silahlı müfrezelerle kuşatarak, giriş ve çıkışa müsaade etmediler. Mağara Nahiyesindeki askeri yoklama görevinden kasabaya dönen Yüzbaşı Teber Efendi ile muhafızı Süvari Jandarma Emin Oğlu Mehmet’i Kasımoğlu değirmeni önünde öldürdüler. Başçavuş Osman Efendinin gözünü kör ederek yaraladılar. Aynı gün çarşıdan evine gitmekte olan Leblebici Ömer’i ve Jandarma Gazi Onbaşıyı da yaraladılar. Bu hadiselerden bir hafta sonra Dolamaç mevkiinde Tekel Kolcusu Hacı Ağa’yı da öldürdüler. Bu isyan harekâtı (on üç)13 gün devam etti. Bir tabur nizamiye askerinin yetişmesi ile sükûnet temin edildi. Bir müddet taburun buradan ayrılıp başka yere gitmesi ile Ermeniler Kilikya merkezini bu kasabada canlandırmak için harekete geçtiler. Eşkıya teşkilatları kurarak Balkan Devletlerini taklitle istila sevdasına düştüler. Kasabada Gödelekyan Dikran adında birinin başkanlığında on kişilik bir şebeke kurup mahalle arasında ve tenha semtlerde buldukları Türkleri öldürmeye başladılar.1910 yılında Jandarma Onbaşısı Mehmet’i, Canikyan’ın evinde boğazlamak suretiyle, Süvari Jandarma Duran’ı da Hançer mevkiinde kurşunla vurarak öldürdüler. Ali HATUNKIZOĞLU’ nun evine gece bomba atarak aile halkından bir kısmının ölümüne, bir kısmının da kör olmasına sebep oldular. Daha sonra Kasabadaki Jandarma Teşkilatını hiçe sayarak evlerin bitişiğindeki Dolamaç yolunda vazifeye giden Mürsel ile Uzun Hasan adındaki iki jandarmanın önüne geçerek kasaba halkının gözleri önünde silahlarını ellerinden almak suretiyle şımarıklığa başladılar. Hükümet bu eşkıyanın bazılarını yakalayarak gereken cezayı vermiş ise de bazıları dış devletlere sığınmakla yakayı kurtarmışlardır.

5–10 Temmuz 1914 yılında Birinci Dünya harbinin başlaması ile Türkler yirmi yaşından kırk beş yaşına kadar silâhaltına alınarak cephelere gönderilmişti. Ermeniler ise mektumlar ile muhitte önemli bir kalabalık teşkil ediyorlardı. Bu durumu göz önüne alan hükümet,1915 yılında Türklerden angarya suretiyle temin ettiği mekare, deve ve kağnı arabaları ile ücretsiz olarak ve asker ailelerini yerinde bırakmak suretiyle diğerlerini incitmeden il sınırı dışına göç ettirmişti. Savaş sonu Mondros Mütarekesini müteakip 1915 yılının mart ayından itibaren yanlarına aldıkları yabancılarla beraber Haçın’a gelmeye başladılar. Suriye’nin işgali sırasında Halep’teki askeri depolardan aşırdıkları kullanılmamış piyade tüfekleri ile mermi sandıklarını serbestçe getirdiler.

6-İdare başındaki Türk elemanlarını işten ayırarak yerine Ermenak adında bir yabancıyı kaymakamlığa, Turpsuskisyan Bugusu Jandarma, Koparsum’u Belediye Başkanlığına, oğlu Karabet’i P.T.T.Müdürlüğüne, Suganalanyan Avadiğ Mağara Jandarma Takım Komutanlığına tayin ettirmişlerdi. Değiştiremedikleri Adliye teşkilatını bir tarafa bırakarak, Tasviyei Mesalih Komisyonu adı altında bir Ermeni mahkemesi kurdular. Bir başkan iki üyesi, bir kâtip ve bir de mübaşirden ibaret olan bu mahkeme; sırf Ermenilerin Türkler hakkındaki davalarına bakardı. İki uydurma Ermeni şahidinin şahitle, davalı Türkün savunmasını dinlemeyerek aleyhine hüküm verilir. Parası, ev eşyası ve hatta evi bile elinden alınarak kendisi hapishaneye atılırdı. Orada işkenceye tabii tutulurdu.

7-Resmi hükümet görevlileri haricinde, Kilikya Ermenistan Hükümetini kurmak için siyasi yönden de faaliyete geçtiler. Çavdaryan Avadis’in önce bir Milli Meclisi kurdular.  İkinci olarak oniki (12) şahıstan bir de İntikam Komitesi kurarak faaliyete geçirdiler. Bu komite mensuplarından bazıları şunlardır; Eczacı Manısacıyan Mihran, Şıkırdıyan, Misrap Denel ve Yeresyan gibi müfrit simalar olup, üçüncüye de bir İcra Komitesi teşkil ettiler. Bu komitenin başkanı yerlilerden Terzi Manira, komitenin başkan vekili yerlilerden Terzi Maniğin oğlu Aram Çavuş,.. Şaş Arsak, Tapanlı Vannes ve Kamovor ismi verdikleri yabancıdan Baran Hossep adındaki Kamovorun emrine verilen dört kişilik süvari müfrezesi ile her gün sabaha bir saat kala Kasabadan Mağara yoluna hareket ederek, Ardıçlıpınar mevkiine gidip geri dönerek, yolda buldukları bir Türk yolcusunu yakalayıp öldürerek, yolda yakın yerlerdeki inlere atmak suretiyle gayip ederlerdi. Bu hadise bir gün bizzat benim başıma da geldi. Kasabadaki Ermeni mahkemesine gelip dönmek üzere oturmakta olduğum Karsavuran Köyünden şafaktan önce hareket ederek henüz Fölyeri mevkiine geldim. Orada bu Kamavur müfrezesi ile karşılaştım. Etrafımı çevirerek beni durdurdular. Baran Hossep sorguya çekmeye başladı. O anda Avcıpınarı yolunda bir yolcu kalabalığı belirdi. Güneşin kıvılcımından gelenlerin kimler olduğu anlaşılmadı. Baran Hossep bana;”Ey çocuk anayın alkışı başında imiş, vaden yetmemiş, haydi atını sür de cehennem ol git” dedi. “Yoksa sabahleyin bize güzel bir kahvaltı idin” demesi ile aralarından 50 metre kadar ayrılınca; ”Ey çocuk dur” diye bağırdılar. Bu olaydan sonra yine bu yol üzerinde ve başka şekillerde iki ölüm tehlikesi yine başımdan geçti.

8-Milli Meclislerin kararı ile bir de askeri teşkilatı kurdular. Cebeciyan adında bir yabancıyı Başkomutan yaptılar. Emrinde iki tabur meydana getirerek birinci tabur komutanlığına Yedek Subay Avukat Terziyan Bodiros’u, ikinci tabur komutanlığına da Danel isminde birini tayin ederek kasabanın müsait yerlerinde alenen silahlı talim yaptırmaya başladılar. Hatta genç kadın- larına erkek elbisesi giydirerek silah verip erkeklerle beraber talim ettirirlerdi. Türkler üzerindeki zulümleri günden güne artırılıyor, kasaba içerisinde yalnız buldukları yabancıları ev- lerine alarak gece öldürdükten sonra “kendi ölümüz” diye Ermeni mezarlığında bir çukura kapatılıyor, yerli halkı da kadın erkek demeden türlü bahaneyle hapishaneye atarak tahammül edilmez dayak ve işkenceler yapılıyordu.

9- Kaymakam Ermenak bu kanunsuz ve haksız hareketleri önlemeye muvaffak olamayınca; bir gece kasabayı terk ederek istifasını verip ayrıldı. Boşalan Haçın Kaymakamlığına ikinci olarak, kasabanın yerlisi ve müfrit bir milliyetçi olan Avukat Çalyan Karebet tayin edildi. Adana’dan gelip işe başladığı zaman, kasabanın her yanı Ermeni Bayrakları ile süslendiril- mişti.  Göreve başlar başlamaz ilçede Fransız Bayrağından bir bayrak bıraktırmadı. Ziyaretine gelenlere; kendisinin Ermeni Kaymakamı olmadığını, ancak Fransız Hükümetinin Kayma- kamı olup; memlekette Fransız Bayrağından başka bir bayrağın asılamayacağını ve Fransız yasasından tatbik edilmesine kat’- iyyen müsaade edilmeyeceğini belirtmişti.  Fakat gözünün önünde yapılan işkence ve mezalimi bir türlü önleyemiyordu. Islahat için yapmak istediği bazı teşebbüsleri neticesiz kaldı. Bu hareket üzerine şımaran komiteler, Türkler üzerindeki zulüm- lerini bir kat daha artırdılar.

10- İlçe Müftüsü Ebazer Efendi yanındaki bir arkadaşı ile Kandilli Köyü’ndeki evine gitmek üzere Kasabadan ayrıldıktan sonra arkalarından gönderilen iki Ermeni süvarisi Derindere mevkiinde önlerini geçerek ileride siper alıp Müftü Efendi’ye teslim olmasını zorluyorlar. İşin vahametini ateş ediyorlar, fakat vuramıyorlar. Hayvanla gitmekte olan arkadaşlarını yaralıyorlar. Kendilerinin tanınmaması için Kasabaya kaçıyorlar. Kasabadaki yerli, memur ve köylerden gelmiş olan eli silah tutmaya muktedir ne kadar Türk ve Müslüman varsa hepsini Manısane binasına toplayarak o binada oturan kamavurlara teslim ediyorlar. Onlar da silah ve para bahanesiyle dövüp yaralamadık bir Türk bırakmıyorlar. Tesadüf aynı gün ikindi zamanı nahiyeden kasabaya dönen, atlı ve silahlı bir Ermeni tahsildarı ile bir de manifatura satan şahıs nahiyede çete namı ile bir kimsenin bulunmadığını, kendilerinin Yamanlı Köyü’nden hareket ederek serbestçe geldiklerini, Milli Meclislerindeki salahiyetli kimselere anlatıyorlar. Bu durum ameliyat geçirdiğinden evinde yatmakta olan Kaymakam Çalyan’a haber veriliyor. Atına binen Kaymakam derhal Manısane'ye gelerek, memurlarla yerli halkı evlerine gönderiyor. Köylerden gelenleri de yanına alarak, Tahta köprü mevkiine kadar götürerek köylerine gönderiyor.

11- Aynı gece Milli Meclislerinde toplanan komiteleri, aldıkları kararda Tabur Komutanı Avukat Bediros’la, Mağara Nahiye Müdürlüğüne yeni atanan Recepyan Misak ve Jandarma Takım Komutanı Kirkor’un emirlerine verilen (90) süvari, yüklerce cephane ve kelepçe ile 7 Mart 1920 günü Rumlu Köyü’ne geliyorlar. O köyü (Mühtedi iken tekrar Erme- niliğe dönen) Tıvrandanın oğlu Hossep kumandasında (60) jandarma muhafaza etmekte idi.  Ertesi 8 Mart günü iki kola ayrılan ve 45 atlının başında Tabur Komutanı Bediros ve Nahiye Müdürü Misak olduğu halde Karsavuran Köyü’ne geldiler. Bir iki saat kaldıktan sonra, Memiş Ağa Zade Hacı Mustafa Ağa’yı da yanlarına alarak Akpınar Köyü yolu ile Nahiye merkezi olan Höketçe köyüne gittiler. İkinci 45 atlının başında da Takım Komutanı Kirkor olduğu halde, Güzelim ve Yamanlı Köyleri yolu ile aynı akşam Höketçe de birleşiyorlar.

Ertesi 9 Mart sabahı, Kirkor kuvvetleri  Nahiye Müdürü Misak’la Şar Köyüne , Bediros müfrezesi de Kayarcık Köyünde kamp kurmak üzere Yamanlı Köyüne geliyorlar, sonradan öğrenildiğine göre Şar Köyünde bulunan üç-dört yüz Ermeni’yi Kirkor Haçın’a savuşturuncaya kadar ,Takım Komutanı Bediros beraberinde getirdiği Hacı Mustafa Ağa ile Kayarcık Köyünde kalacak, Şar harekatı bittikten sonra Kirkor Mağara Irmağının sağ tarafındaki köylerde eli silah tutan bütün Müslümanları kelepçeleyip Haçın’a sevk edecek., Bediros da ırmağın sol tarafındaki köylerde bulunan Müslümanları aynı şekilde kelepçeleyip Haçın’a gönderecek. Bu işlem sonu nahiyede kendi- lerine mukavemet edecek bir kimse bırakmayacaklarını ve şimalden gelecek KEMALİST kuvvetlerin yardımına koşacak bir şahıs bırakmayacaklarını iftiharla haykırıyorlardı.

12–9 Mart 1920 günü Şanşa Köyü’nden Yamanlı Köyü’ndeki İbrahim Efendi’ye verilmek üzere Karsavuran Köyü’ne gönderilen Yarpuzlu Zade Mehmet Efendi imzalı postada;10 Mart sabahı Gizik Duran kuvvetlerinin Rumlu Köyü’ne baskın yapacağı, Nahiye ile Haçın’ın irtibatının kesilmesi için Göktepe mevkiinin geceden tutulması, baskından kaçan Ermenilerin Haçın’a gitmelerine engel olunması bildiriliyordu. Rumlu o sabah basıldı. Her nasılsa Göktepe tutulamamış, aynı sabah Can Bey komutasındaki müfrezemiz Şar Köyü’nü kuşatarak oradaki Ermenilerle Kirkor kuvvetleri de mahsur kaldığından ilk savaş orada başladı.

13- Rumlunun basılacağı haberi, Bedirosun yanında Yamanlı’ya getirdiği Hacı Mustafa Ağa’ya gizlice söyleniyor. Merhum derhal civar köylere haber gönderilerek Göktepe’nin tutulmasını sıkıca tembih ediyor. Ayrıca da Aynalıtomas mevkiine iki adam gönderilerek baskından haber getirilmesini istiyor. Giden gözcüler şafakla savaşın başladığını sabahtan sonra hafiflediğini bildiriyorlar. Doksan (90)yaşındaki ihtiyar sevinçle köy muhtarına; bu 45 atlıyı da Göktepe ye götürüp, oradaki müfrezelerimize kırdıracağını söylüyor. Kayarcık Köyüne gitmek üzere hazırlanan Komutan Bediros’a, “Dostum şimdi öğrendiğim bir haberde, Rumlu Köyünde bir iki saat devam eden silah sesleri duyulmuş. Kayarcık’a gitmekten vazgeç de, gel seni bir tehlikeye uğratmadan ve yollar kapanmadan Haçın’a savuşturayım.” der. Berdiros durumdan korkarak Hacı Mustafa Ağa’nın emrine uyup Gözelim Köyü yolu ile Göktepe’ye dönüyorlar. Yamanlı’dan ayrılırken, Hacı Mustafa Ağa köy muhtarı Osman Kâhya’ya gizlice; öldürülecek Ermenilerin silahlarını almak üzere elli-yüz kişinin takip etmesini tembihliyor. Yolda merhum arkasından gelen Ermeni Jandarmalarından 50 metre kadar önde gelerek, tepede bulunan Türk müfrezesi sandığı topluluğa; ”Gazanız mübarek olsun ey gaziler hitabında bulunarak Rumlu baskınından kaçan o topluluk; “Sağ ol Hacı Ağa” derler. Ermeni olduklarını anlayınca merhum sukutu hayale uğrar. Onları daha önceden tanıyormuş gibi vaziyeti soğukkanlılıkla idare ederek, “Al Bediros Efendi, seni müfrezene kavuşturdum, artık bir tehliken kalmadı.”der. “Bana müsaade et yardımcımla ben Rumlu Köyüne gideyim. Bu gelenler çapulcu ise onları köyden kovar ve size haber gönderirim. Gelir devam etmekte olan idarenizi devam ettirirsiniz.”diyerek müsaade alıp köye doğru yönelince yandan ve karşıdan atış yağmuruna tutulur. Buna göre Bediros, bizim yüzümüzden adamlarınız seni vuracaklar diye yoldan zorla çevirerek Haçın’a götürülüyor. Kasabaya son taarruzun yapıldığı gün boğazlanmak suretiyle öldürülüyor. Göktepe den kasabaya bu yüz kişinin gelişi Ermenileri oldukça sevindirmiştir.

14- Kilikya Ermenistan Hükümetinin merkezi saydıkları Haçın’daki Ermeni teşkilat, Van ve Erivan’daki Ermenilerle gizlice anlaşarak, karların erimesiyle yolların açılmasını müteakip her iki kuvvetin hareket edip Sivas’ta birleşerek muazzam bir Ermeni Hükümeti kurmayı kararlaştırdıkları haberi öğrenilmiştir. Bu durum Sivas Kongresi’nde gizlice gündeme alınarak, Ermenilerden önce Kilikya mıntıkasında derhal harekete geçilmesi onaylanıyor.

15- Bu durum üzerine Ulu Atamız Everek Belediye Başkanı Kanberli Zade Osman Bey’e gönderdiği 1.11.1335 tarihli ve (1) sayılı emri ile Binbaşı Kemal Bey’i Umum Kilikya Kuvvayi Milliye Kumandanlığı’na tayin ettiğini ve namı müstear adının KOZANOĞLU DOĞAN olduğunu, Yüzbaşı Osman Bey’i de terfik eylediğini, onun namı müstear adının da AYDINOĞLU TUFAN olup Vazifei Milliyelerinin devamı müddetince bu isimleri taşıyacaklarını ve kendilerine her surette mazharı muavenet ve irşat olunması bildirilmiştir.

 Everek’te (Develi) vazifeye başlayan ve heyete, Kayseri Merkez Jandarma Komutanı Yüzbaşı Sinan TEKELİOĞLU da iltihak etmiştir. Tufan Bey Pınarbaşı, Sarız ve Göksun yolu ile Andırına gönderilerek orada görevlendirilmiş, Sinan Tekelioğlu da Pozantı ve Karaisalı’da çalışmak üzere vazifelendirilmiştir. Doğan Bey Niğde deposundan aldığı silah ve cephaneleri Everek’e depo ettirerek Feke, Saimbeyli, Kozan ve Karaisalı köylülerini silahlandırıyor. Haçın’daki mezalimin bir an önce durdurulması için 10 Mart 1920 günü tensip edilerek Rumlu Köyü baskını yaptırılmıştır. Sivas Kongresi’ne iştirak eden Kozanlı Kurtoğlu Hulisi Bey, Sehlik Zade Hasan Efendi ve Topaloğlu Halil Efendi ile Develi Eşrafından bazı zevatla yedek subaylarından Coşkun Osman, Veli Can, Develoğlu, Niğdeli makineli tüfek subayı Enver ABBAS Rumlu Köyü’ne yapılan baskını müteakip Doğan Bey’le birlikte gelmişlerdi. O sene fazla yağan kar yüzünden bir tarafa gidilemiyordu. Mecburi olarak Rumlu Köyünde beklendi. Bu süre içinde kumandan harekâtı teşkilatlandırmakla uğraştı. Bu arada Haçın’a iki defa posta gönderilerek Milli Kuvvetlerimizin Kozan ve Adana havalesine geçmesi için Kasabadan yol istendi. Ermeniler bu teklifi şiddetle ret ettiler. Savaşın uzama ihtimalini düşünen kumandan, iaşe işini de ele alarak o ciheti de yoluna koydu. İşgal acısı gören ilçe halkı, varını-yoğunu sırtında cepheye taşıyarak mücahitleri beslediler. Rumlu Köyü’ndeki beklenişi fırsat bilen Ermeniler kasabadaki camii, okulu, askeri kışla binası ile hastaneyi yakarak kapalı yol ve istihkâm işlerini de kullanmışlardır.

16- Karların erimesiyle 10 Nisan 1920 günü Rumlu’dan hareket eden müfrezelerimiz 11 Nisan akşamı Obruk başında ve Cöbük sırtlarında istikam bekleyen Ermenileri kasabaya sokarak, şimal cephesi de muhasara altına alındı. Kasabanın cenup cephesi daha önce 21 Mart 1920 tarihinde Feke’yi silah kullanmadan işgalden kurtaran Kamberli Zade Osman Bey’le Arap Ali müfrezesinin bir kısmı Gürleşen Köyü’ne gelerek civar köyler halkı ile muhasara edilmişti. Batı cephesi de Rumlu baskınını müteakip, Şahin Bey namı müstear adı verilen Gizik Duran, yanındaki arkadaşları ile Kötün ve Panık Köyleri’nden getirdiği çetelerle muhasara etmişti.  Doğu cephesi de Göksunlu yedek subay Musa Kazımın, Göksun ve Yağbasan köylerinden harekete geçirdiği çetelerle kuşatılmıştı.

Bundan sonra bütün cephe teşkilat bakımından iki kısma ayrıldı. Şimal cephesi komutanlığına Everekli Tıraş Zade Coşkun Osman Bey, cenup cephesi komutanlığına da Feke Kaymakamı Kozanlı Saim Bey tayin edilmişlerdi. Bütün cephemiz komşu ilçelerden gelen eşraf, subay, er ve erbaşlarla kendi ilçemizin bütün halkı ile subay ve erbaşlarından kurulan bölükler halinde çalışıldı. Niğde den getirilen dört ağır makineli tüfeğin ikisi şimal cephesi komutanlığına, ikisi de cenup cephesi komutanlığı emrine verildi. Ayrıca mekra sırtında getirilen dört katır küçük top bir iş görmediğinden geri gönderildi. Yerine 7,5’luk seri sahra topu getirilerek Topbeleni’ne kuruldu. Kasabaya birkaç taarruz yapılmışsa da bir türlü girilemedi.

17- Kirkot mevkiindeki Amerikan Kolejinde okuyan Ermeni kızlarını muharebe şeridi içerisinde yanlarına aldıklarından, boş kalan binalarda Müdire Mıskoltla birkaç kadın öğretmen ve bir iki müstahdem kalmıştı. Müdirenin isteği üzerine Kumandan Doğan Bey, bunları Kayseri’nin Zincirdere’de bulunan Amerikalıların yanına gönderdi. Bu şekilde boş kalan kolej binalarından Türklerin faydalanmaması için Ermeniler tamamı ile yaktılar.

Kasabanın içerisinde esir vaziyette tutukladıkları Türkleri öldürmek için çeşitli işkencelere başlayıp; çalgı ile vücudu budamak, çarmıha gerip diri diri yüzmek, kızgın demirlerle dağlamak tellerle boğmak, demir tırmıkla bütün vücudun etini taramak, körpe çocukları büyük kazanlarda kaynatarak etlerini kuzu eti diye annelerine yedirmek, bazı erkekleri dövüp işkenceden sonra Kale Kilisenin yüksek burcundan aşağı atarak pestil gibi ezmek suretiyle yapılan bu işkenceli ölümler, Kaymakam Çalyan Karabet’in bulunan, günlük hadiselere ait el yazısı ile yazdığı notunda şu şekilde açıklıyor:

“Haçın Ermenilerinin elinde esir vaziyette bulunan Türklere yaptığı zulüm ve işkenceyi, dünya tarihinde hiçbir millet tatbik etmemiştir.”demektedir. Bundan başka kasabada esir kalarak öldürülen, Yarpuzlu Zade Gafur Efendinin karısı Melek Hanım’ın ele geçen (20)beyitlik ağıt türküsünden öğrenilmiştir. Öldürülerek mağara ve kaya kovuklarına atılan bu cesetler savaştan sonra bulunarak toplanıp gömülmüştür.

18- Şar Köyü’ndeki savaşa son vererek cepheyi birleştirmek için 03.07.1920 tarihinde yapılan baskında Şar alındı. Buradan kaçan Ermeniler Haçın’a iltihak ettiler. Uzun süren muhasaradan sıkışıp aç kalan Ermeniler huruç harekâtına başladılar. Önce Kalesekisi mevkiine gece baskın yaparak oradaki karargâhta bulunan erzak ve mühimmattan ele geçirdiklerini alarak kasabaya dönmüşlerdir. Sonra Kumandan Doğan Bey’in Topbeleni’ndeki karargâhında bulunmadığı 07.08.1920 gecesi bu tepeye baskın yaparak topun Kumanda Yüzbaşısı Ethem Bey’i ve Develi eşrafında Kanberli Şükrü Beyi ve daha birkaç arkadaşını şehit ederek topu esir aldılar. Bu vaziyet şimal cephemizin kısmen bozulmasına sebep oldu. Güney cephesinde teftişte bulunan kumandana, vaziyeti bildiren postayı, yanıma verilen bir arkadaşla 08.08.1920 sabahı Rumlu’dan alarak Panık yolu ile giderek o akşam Gürleşen Köyü’nde bulunan Doğan Beye verdim. Ertesi gün oradan hareketle Rumlu Köyü’ne gelindi. Bozulan şimal cephesinin muhasarası tekrar temin edildi. Bu harekâtlarından cesaret alan Ermeniler 23.09.1920 günü Naltaş, Rumlu ve Gözelim köylerini basarak birçok zayiat verdirdiler. Bu baskında Kumandan Doğan Bey de Rumlu’da yaralandı. Tedavisi için cepheden ayrıldı. Bunun üzerine kumandanlık görevi Kadirli’de bulunan Tufan Bey’e verildi. Kadirliden büyük bir heyetle gelen Tufan Bey Karsavuran Köyü’nü karargâh yaparak şimal cephesinin muhasarasını tekrar sağladı.

Haçın savaşının önemini gören Başkumandanlık Afyon cephesinden ayırıp, bu cepheye gönderilen iki ağır top Karsavuran Köyüne getirildi. Toplar üzerinde üç gün harp hazırlığı yapıldı. Bu süre içinde topların kurulacağı Kirazoluğu’na, düz mahrekli ikinci top Domuzsekisi’ne kuruldu.

19- 17 Ekim 1920 sabahı iki top birden atışa başladılar. Az sonra ikinci top yaptığı arızadan stop etti. Büyük top akşama kadar atışa devam etti. Kasabanın birçok binalarını ve Ermeni istihkâmlarını berhava ettiğinden düşman üzerinde maneviyat kırıklığı baş gösterdi. Önceki taarruzlarda olduğu gibi bu seferki yapılacak taarruzlarında şafakla yapılacağını umarak, müstahkem mevzileri olan Tepe mahallesine toplandıkları sırada, Manastır köprüsü başındaki bölüğün yatsı zamanı İlyasbayırı mevkiinden sessizce kasabaya girerek, bayırın başında ilk taarruz bombasını ile Kağnı pazarı mevkiindeki bölüklerin harekete geçerek ilk girilen evlerin ateşlenmesi emrini Kumandan Tufan Bey kesin olarak veriyor. İlk giriş bombasını bayırın başında Bölük Komutanı Süleyman Baytok’un atması ile,Kağnı pazarındaki Bölük Komutanı Rifat Karaduman’la Çerkez Ali müfrezeleri taarruza geçerek girdikleri binaları ateşliyorlar.  Beklemedikleri bu durum karşısında şaşkın vaziyete düşen Ermeniler kasabanın içerisine doğru kaçıyorlar. Bundan sonra sokak muharebesi başlıyor. Türklere bırakmamak içim Murahhasane binasını ve Kale Kilisesini gece yaktılar. Kasabanın güney kısmında bulunan Hükümet binası ile Jandarma dairesini de yakarak bu cephedeki bir dereden faydalanarak çıkıp şafaktan önce Gökçebel mevkiinde toplanıyorlar.

18 Ekim 1920 günü öğleye doğru savaş sona erdi. Gökçebel de toplanan Ermenilere, Himmetlili Gâvur Hamza o akşam kılavuzluk ederek Yağbasan, Zincirli ve Kozan Köreken dağı sırtlarını takiben Tılan değirmenine kadar ilerliyorlar. O semtte bulunan Türk müfrezeleri ile karşılaşan Ermeniler, bir iki saat duraklamadan sonra Ceyhan’da bulunan Fransız birliklerine iltihak ediyorlar.

NETİCE:10 Mart 1920 tarihinde başlayan Haçın Savaşı; 18.10.1920 tarihinde sona erdi. Savaş yedi ay sekiz gün devam etti. Ulu Tanrı bu savaşın zaferini TUFAN BEY’E nasip etmiştir.

Şehitlerimize mağfiret, gazilerimize de esenlikler dilerim.

T.Kuva. Mil. Müc. Ve Gaziler Der.

Saimbeyli İlçe Başkanı

Mehmet BAYKAL

(İmza)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder