MEHMET BAYKAL
Her bayram olduğu gibi o Ramazan Bayramı
da rahmetli Mehmet Baykal Amca’nın ellerini öpmeye gitmiştim. Sıcak ve
gülümseyen bir yüzle bizi karşıladı. O zaten hep gülümserdi. Sempatik ve
gülümseyen bir yüz ifadesi olmasına rağmen her yerde ağırlığını hissettirirdi.
Sözü dinlenen, kıymet verilen bir kişiliğe sahipti. Bilgi ve görgüsü ile her
mecliste hemen fark edilen Baykal Amca, 1920 yılında Saimbeyli (Hacın)
savaşlarını gören hatta savaş öncesi Saimbeyli’sini tanıyan birisiydi.
Kendisi ile birçok defa o yıllara ait bilgileri paylaştığımı
hatırlıyorum. Saimbeyli’de kurulan Kuvayımilliye derneğinde uzun bir süre
hizmet ederek unutulmakta olan milli değerlerimizi yeni yetişen nesillere
anlatmak için her fırsatı değerlendirmeye çalışması her türlü takdire şayan
birisiydi.
Her insanın sözleri ile yaşantısı bir olmaz çoğu
zaman… Ancak Baykal Amca’nın sözleri ile yaşantısı da hep örtüşürdü.
Özellikle kurtuluş bayramının yıl dönümlerinde
ilerlemiş yaşına aldırmadan hatıralarını elleri titreyerek toplumla paylaşmaya
çalışırdı.
İşte o Ramazan Bayramı da evine ellerini öpmeye
gittiğimde kısa bir hoşbeşten sonra elimden tuttu.
“Gel” dedi.
“gel”
Ele ele tutuşup evin diğer odasına geçtik. Eğilerek
karyolanın altından bir bohça çıkarttı. Karyolanın üzerine bohçasını açtı.
İçerisinden bazı kâğıtları ayırdı ve bana verdi. Kâğıtlarla birlikte bir de
Saimbeyli (Hacın) dönemine ait bir kartpostal verdi.
Verdiği kâğıtlar daktilo ile A4 kâğıdına yazılmıştı.
“Al bunları” dedi. “Dünya ölümlü dünya, ben ölürüm sen
kalırsın… Zaman gelir bu kâğıtlar lazım olur. O zaman bu kâğıtları kullanırsın.”dedi.
Galiba zamanı geldi. Baykal Amca’nın bana emanet
ettiği kâğıtta yazılanları herkes bilmelidir. Belki bir tarihçiye yön
göstertir. Belki karanlık bir noktayı aydınlatır. Benden bu kadar… Baykal Amca
bana emanet etti. Ben sizlerin bilgisine sunuyorum. Baykal Amca’nın emaneti
üzerinde kelime bile değiştirmedim. O ne yazdıysa aynen kitabıma alıyorum. Onun
yaşadıkları; anlattıklarının ve yazdıklarının yanında koca bir dünyadır.
Bu yazıyı buraya alırken babamın ve Dişçi Ahmet
Amca’nın Şerif Teyze ile ilgili anlattıkları gözlerimin önüne geldi. Her Türk
gibi Baykal Amca’nın ailesi de çok acı günler geçirmişler. Baykal Amca keşke
ailesinin yaşadıklarını yazsaydı. O özelden çok geneli değerlendirmiş. Biraz da
haklı gibi geliyor bana… Nasıl derdi ki, “Anamı bağırttıra bağırttıra köy meydanında
Kirkor dövdü.” diye. Hiç de kolay değildi. Kaç defa sorduysam başını öne eğdi.
Kanına dokunduğunu düşünerek bir daha sormadım. O da hep başkalarının gördüğü
zulümleri benimle paylaştı.
Kolay değil. Mekânı cennet olsun. Yapacağımız tek şey
Baykal Amca’ya bir Fatiha yollamak. Ve emanetine saygı duymak... Emanet
sizlerde artık… Baykal Amca yazdı. Birlikte okuyalım.
MEHMET
BAYKAL’IN YAZDIKLARI
SAİMBEYLİ ADINI ALAN VE ESKİ İSMİ HAÇIN OLAN BU KASABANIN GEÇMİŞİ
HAKKINDA GENÇLERİMİZE BAZI BİLGİLER VERMEYİ FAYDALI BULDUM.
1-Bu ilçe Adana İlinin birinci sınıf
kazası olup iki nahiye ve (80)’i aşkın köyü vardı. Biri İslam, yedisi Ermeni olmak
üzere sekiz mahallesi olup, nahiyenin biri bugün Feke ilçesine bağlı bulunan
Tapan, ikincisi de Tufanbeyli ilçesi olan Mağara nahiyesiydi. Bütün ilçe çevresinde nüfus yoğunluğu
Türklerde olup, kasaba merkezindeki çoğunluk ise Ermenilerde idi. İslam mahallesi (120) yerli, 30 kadar da
memur ve yabancı olmak üzere (150) haneyi bulurdu. Türklerin tam teşkilatlı bir
ilkokulu bir camisi vardı. Devam eden savaşta Ermeniler her ikisini de
yakmışlardır.
2-Ermeni mahallelerine gelince;
adları:
1-Topçu, 2-Kalander, 3-Kırım,
4-Tılısım, 5-Mankır, 6-Protestan, 7-Katolik olup bu mahallelerin bazıları iki
bölüm idi. (Büyük Mangır, Küçük Mangır, Yukarı Tılısım, Aşağı Tılısım ) gibi.
Altı Kiliseleri, dört okulları bir de manastırları olup, bunlardan başka yapısını
üç yılda ikmal ettikleri yedi katlı muazzam bir de Murahhasaneleri vardı. Şar
Köyünün temamı, Rumlu Köyünün de yarısı Ermeni olduğundan bu köylerde de birer
kiliseleri mevcuttu. Kasabanın Ermeni nüfusu kayıtlı ve mektum tahminen (25
)binden aşağı değildi. Büyük tüccarları, orta sınıf esnaf ve sanatkârları,
yetişkin mimarları, çiftçi ve çobanları olup, bunlardan başka devlet memurları
da vardı. Aslı BEYRUT’lu olup, Katolik mezhebine salik İskender adında bir
şahıs, bu ilçede yedi sene kaymakamlık yaparak kasabanın yol, su ve
kanalizasyon gibi önemli işlerini yaptırdığı gibi, camisi olmayan birçok köye
de cami yaptırmıştır. Mahkeme azalığı yapan Tırtatyan Hacı, Maliye
Veznedarlığında çalışan Parsih, Orman Muamelat Memurluğunda Arşut, P.T.T
Muhabere Memurluğunda Turpsarkisyan ve Sarki Efendiler çalışıyorlardı. Kasaba
nüfusunun % 80’i Ermeni olduğundan, Belediye personelinin temamı Ermeni’dendi.
Belediye Başkanlığı ve İdare Heyeti Üyeliği yapan Recepyan
Hamparsumla , Terziyan Artin (PADİŞAH) tarafından “SADAKAT KILICI” ile
taltif edilmiştir.
3–1908 yılında İkinci Meşrutiyet ilan
edilince: Türklerle aynı haklara sahip olduklarını ileri sürerek (Hürriyet,
Adalet, Müsavat ve Uhuvvat) yaygaraları ile Kasabada muazzam bir bayram havası
estirerek, başlardaki fesleri yırtıp, yerine beyaz keçe külah giydirdiler.
4–1909 yılında Adana havalisinde Ermenilerin çıkardığı
ihtişaşı derhal bu Kasabaya da intikal ettirerek isyan hareketlerine başladılar.
Şehrin etrafını silahlı müfrezelerle kuşatarak, giriş ve çıkışa müsaade
etmediler. Mağara Nahiyesindeki askeri yoklama görevinden kasabaya dönen
Yüzbaşı Teber Efendi ile muhafızı Süvari Jandarma Emin Oğlu Mehmet’i Kasımoğlu
değirmeni önünde öldürdüler. Başçavuş Osman Efendinin gözünü kör ederek
yaraladılar. Aynı gün çarşıdan evine gitmekte olan Leblebici Ömer’i ve Jandarma
Gazi Onbaşıyı da yaraladılar. Bu hadiselerden bir hafta sonra Dolamaç mevkiinde
Tekel Kolcusu Hacı Ağa’yı da öldürdüler. Bu isyan harekâtı (on üç)13 gün devam
etti. Bir tabur nizamiye askerinin yetişmesi ile sükûnet temin edildi. Bir
müddet taburun buradan ayrılıp başka yere gitmesi ile Ermeniler Kilikya
merkezini bu kasabada canlandırmak için harekete geçtiler. Eşkıya teşkilatları
kurarak Balkan Devletlerini taklitle istila sevdasına düştüler. Kasabada
Gödelekyan Dikran adında birinin başkanlığında on kişilik bir şebeke kurup
mahalle arasında ve tenha semtlerde buldukları Türkleri öldürmeye
başladılar.1910 yılında Jandarma Onbaşısı Mehmet’i, Canikyan’ın evinde
boğazlamak suretiyle, Süvari Jandarma Duran’ı da Hançer mevkiinde kurşunla
vurarak öldürdüler. Ali HATUNKIZOĞLU’ nun evine gece bomba atarak aile
halkından bir kısmının ölümüne, bir kısmının da kör olmasına sebep oldular. Daha
sonra Kasabadaki Jandarma Teşkilatını hiçe sayarak evlerin bitişiğindeki
Dolamaç yolunda vazifeye giden Mürsel ile Uzun Hasan adındaki iki jandarmanın
önüne geçerek kasaba halkının gözleri önünde silahlarını ellerinden almak
suretiyle şımarıklığa başladılar. Hükümet bu eşkıyanın bazılarını yakalayarak
gereken cezayı vermiş ise de bazıları dış devletlere sığınmakla yakayı
kurtarmışlardır.
5–10 Temmuz 1914 yılında Birinci Dünya harbinin başlaması
ile Türkler yirmi yaşından kırk beş yaşına kadar silâhaltına alınarak cephelere
gönderilmişti. Ermeniler ise mektumlar ile muhitte önemli bir kalabalık teşkil
ediyorlardı. Bu durumu göz önüne alan hükümet,1915 yılında Türklerden angarya
suretiyle temin ettiği mekare, deve ve kağnı arabaları ile ücretsiz olarak ve asker
ailelerini yerinde bırakmak suretiyle diğerlerini incitmeden il sınırı dışına
göç ettirmişti. Savaş sonu Mondros Mütarekesini müteakip 1915 yılının mart
ayından itibaren yanlarına aldıkları yabancılarla beraber Haçın’a gelmeye
başladılar. Suriye’nin işgali sırasında Halep’teki askeri depolardan
aşırdıkları kullanılmamış piyade tüfekleri ile mermi sandıklarını serbestçe
getirdiler.
6-İdare başındaki Türk elemanlarını işten ayırarak yerine
Ermenak adında bir yabancıyı kaymakamlığa, Turpsuskisyan Bugusu Jandarma,
Koparsum’u Belediye Başkanlığına, oğlu Karabet’i P.T.T.Müdürlüğüne,
Suganalanyan Avadiğ Mağara Jandarma Takım Komutanlığına tayin ettirmişlerdi.
Değiştiremedikleri Adliye teşkilatını bir tarafa bırakarak, Tasviyei Mesalih
Komisyonu adı altında bir Ermeni mahkemesi kurdular. Bir başkan iki üyesi, bir
kâtip ve bir de mübaşirden ibaret olan bu mahkeme; sırf Ermenilerin Türkler
hakkındaki davalarına bakardı. İki uydurma Ermeni şahidinin şahitle, davalı
Türkün savunmasını dinlemeyerek aleyhine hüküm verilir. Parası, ev eşyası ve
hatta evi bile elinden alınarak kendisi hapishaneye atılırdı. Orada işkenceye
tabii tutulurdu.
7-Resmi hükümet görevlileri haricinde, Kilikya Ermenistan
Hükümetini kurmak için siyasi yönden de faaliyete geçtiler. Çavdaryan Avadis’in
önce bir Milli Meclisi kurdular. İkinci
olarak oniki (12) şahıstan bir de İntikam Komitesi kurarak faaliyete
geçirdiler. Bu komite mensuplarından bazıları şunlardır; Eczacı Manısacıyan
Mihran, Şıkırdıyan, Misrap Denel ve Yeresyan gibi müfrit simalar olup, üçüncüye
de bir İcra Komitesi teşkil ettiler. Bu komitenin başkanı yerlilerden Terzi
Manira, komitenin başkan vekili yerlilerden Terzi Maniğin oğlu Aram Çavuş,..
Şaş Arsak, Tapanlı Vannes ve Kamovor ismi verdikleri yabancıdan Baran Hossep
adındaki Kamovorun emrine verilen dört kişilik süvari müfrezesi ile her gün
sabaha bir saat kala Kasabadan Mağara yoluna hareket ederek, Ardıçlıpınar
mevkiine gidip geri dönerek, yolda buldukları bir Türk yolcusunu yakalayıp
öldürerek, yolda yakın yerlerdeki inlere atmak suretiyle gayip ederlerdi. Bu
hadise bir gün bizzat benim başıma da geldi. Kasabadaki Ermeni mahkemesine
gelip dönmek üzere oturmakta olduğum Karsavuran Köyünden şafaktan önce hareket
ederek henüz Fölyeri mevkiine geldim. Orada bu Kamavur müfrezesi ile karşılaştım.
Etrafımı çevirerek beni durdurdular. Baran Hossep sorguya çekmeye başladı. O
anda Avcıpınarı yolunda bir yolcu kalabalığı belirdi. Güneşin kıvılcımından
gelenlerin kimler olduğu anlaşılmadı. Baran Hossep bana;”Ey çocuk anayın alkışı
başında imiş, vaden yetmemiş, haydi atını sür de cehennem ol git” dedi. “Yoksa
sabahleyin bize güzel bir kahvaltı idin” demesi ile aralarından 50 metre kadar ayrılınca;
”Ey çocuk dur” diye bağırdılar. Bu olaydan sonra yine bu yol üzerinde ve başka
şekillerde iki ölüm tehlikesi yine başımdan geçti.
8-Milli Meclislerin kararı ile bir de askeri teşkilatı
kurdular. Cebeciyan adında bir yabancıyı Başkomutan yaptılar. Emrinde iki tabur
meydana getirerek birinci tabur komutanlığına Yedek Subay Avukat Terziyan
Bodiros’u, ikinci tabur komutanlığına da Danel isminde birini tayin ederek
kasabanın müsait yerlerinde alenen silahlı talim yaptırmaya başladılar. Hatta
genç kadın- larına erkek elbisesi giydirerek silah verip erkeklerle beraber
talim ettirirlerdi. Türkler üzerindeki zulümleri günden güne artırılıyor,
kasaba içerisinde yalnız buldukları yabancıları ev- lerine alarak gece
öldürdükten sonra “kendi ölümüz” diye Ermeni mezarlığında bir çukura
kapatılıyor, yerli halkı da kadın erkek demeden türlü bahaneyle hapishaneye
atarak tahammül edilmez dayak ve işkenceler yapılıyordu.
9- Kaymakam Ermenak bu kanunsuz ve haksız hareketleri
önlemeye muvaffak olamayınca; bir gece kasabayı terk ederek istifasını verip
ayrıldı. Boşalan Haçın Kaymakamlığına ikinci olarak, kasabanın yerlisi ve müfrit
bir milliyetçi olan Avukat Çalyan Karebet tayin edildi. Adana’dan gelip işe
başladığı zaman, kasabanın her yanı Ermeni Bayrakları ile süslendiril-
mişti. Göreve başlar başlamaz ilçede
Fransız Bayrağından bir bayrak bıraktırmadı. Ziyaretine gelenlere; kendisinin
Ermeni Kaymakamı olmadığını, ancak Fransız Hükümetinin Kayma- kamı olup;
memlekette Fransız Bayrağından başka bir bayrağın asılamayacağını ve Fransız
yasasından tatbik edilmesine kat’- iyyen müsaade edilmeyeceğini belirtmişti. Fakat gözünün önünde yapılan işkence ve
mezalimi bir türlü önleyemiyordu. Islahat için yapmak istediği bazı
teşebbüsleri neticesiz kaldı. Bu hareket üzerine şımaran komiteler, Türkler
üzerindeki zulüm- lerini bir kat daha artırdılar.
10- İlçe Müftüsü Ebazer Efendi yanındaki bir arkadaşı ile
Kandilli Köyü’ndeki evine gitmek üzere Kasabadan ayrıldıktan sonra arkalarından
gönderilen iki Ermeni süvarisi Derindere mevkiinde önlerini geçerek ileride
siper alıp Müftü Efendi’ye teslim olmasını zorluyorlar. İşin vahametini ateş ediyorlar,
fakat vuramıyorlar. Hayvanla gitmekte olan arkadaşlarını yaralıyorlar.
Kendilerinin tanınmaması için Kasabaya kaçıyorlar. Kasabadaki yerli, memur ve
köylerden gelmiş olan eli silah tutmaya muktedir ne kadar Türk ve Müslüman
varsa hepsini Manısane binasına toplayarak o binada oturan kamavurlara teslim
ediyorlar. Onlar da silah ve para bahanesiyle dövüp yaralamadık bir Türk
bırakmıyorlar. Tesadüf aynı gün ikindi zamanı nahiyeden kasabaya dönen, atlı ve
silahlı bir Ermeni tahsildarı ile bir de manifatura satan şahıs nahiyede çete
namı ile bir kimsenin bulunmadığını, kendilerinin Yamanlı Köyü’nden hareket
ederek serbestçe geldiklerini, Milli Meclislerindeki salahiyetli kimselere
anlatıyorlar. Bu durum ameliyat geçirdiğinden evinde yatmakta olan Kaymakam
Çalyan’a haber veriliyor. Atına binen Kaymakam derhal Manısane'ye gelerek,
memurlarla yerli halkı evlerine gönderiyor. Köylerden gelenleri de yanına
alarak, Tahta köprü mevkiine kadar götürerek köylerine gönderiyor.
11- Aynı gece Milli Meclislerinde toplanan komiteleri,
aldıkları kararda Tabur Komutanı Avukat Bediros’la, Mağara Nahiye Müdürlüğüne
yeni atanan Recepyan Misak ve Jandarma Takım Komutanı Kirkor’un emirlerine
verilen (90) süvari, yüklerce cephane ve kelepçe ile 7 Mart 1920 günü Rumlu
Köyü’ne geliyorlar. O köyü (Mühtedi iken tekrar Erme- niliğe dönen) Tıvrandanın
oğlu Hossep kumandasında (60) jandarma muhafaza etmekte idi. Ertesi 8 Mart günü iki kola ayrılan ve 45
atlının başında Tabur Komutanı Bediros ve Nahiye Müdürü Misak olduğu halde
Karsavuran Köyü’ne geldiler. Bir iki saat kaldıktan sonra, Memiş Ağa Zade Hacı
Mustafa Ağa’yı da yanlarına alarak Akpınar Köyü yolu ile Nahiye merkezi olan
Höketçe köyüne gittiler. İkinci 45 atlının başında da Takım Komutanı Kirkor
olduğu halde, Güzelim ve Yamanlı Köyleri yolu ile aynı akşam Höketçe de
birleşiyorlar.
Ertesi 9 Mart sabahı, Kirkor kuvvetleri Nahiye Müdürü Misak’la Şar Köyüne , Bediros
müfrezesi de Kayarcık Köyünde kamp kurmak üzere Yamanlı Köyüne geliyorlar,
sonradan öğrenildiğine göre Şar Köyünde bulunan üç-dört yüz Ermeni’yi Kirkor
Haçın’a savuşturuncaya kadar ,Takım Komutanı Bediros beraberinde getirdiği Hacı
Mustafa Ağa ile Kayarcık Köyünde kalacak, Şar harekatı bittikten sonra Kirkor
Mağara Irmağının sağ tarafındaki köylerde eli silah tutan bütün Müslümanları
kelepçeleyip Haçın’a sevk edecek., Bediros da ırmağın sol tarafındaki köylerde
bulunan Müslümanları aynı şekilde kelepçeleyip Haçın’a gönderecek. Bu işlem
sonu nahiyede kendi- lerine mukavemet edecek bir kimse bırakmayacaklarını ve
şimalden gelecek KEMALİST kuvvetlerin yardımına koşacak bir şahıs
bırakmayacaklarını iftiharla haykırıyorlardı.
12–9 Mart 1920 günü Şanşa Köyü’nden Yamanlı Köyü’ndeki
İbrahim Efendi’ye verilmek üzere Karsavuran Köyü’ne gönderilen Yarpuzlu Zade
Mehmet Efendi imzalı postada;10 Mart sabahı Gizik Duran kuvvetlerinin Rumlu
Köyü’ne baskın yapacağı, Nahiye ile Haçın’ın irtibatının kesilmesi için Göktepe
mevkiinin geceden tutulması, baskından kaçan Ermenilerin Haçın’a gitmelerine
engel olunması bildiriliyordu. Rumlu o sabah basıldı. Her nasılsa Göktepe
tutulamamış, aynı sabah Can Bey komutasındaki müfrezemiz Şar Köyü’nü kuşatarak
oradaki Ermenilerle Kirkor kuvvetleri de mahsur kaldığından ilk savaş orada
başladı.
13- Rumlunun basılacağı haberi, Bedirosun yanında Yamanlı’ya
getirdiği Hacı Mustafa Ağa’ya gizlice söyleniyor. Merhum derhal civar köylere
haber gönderilerek Göktepe’nin tutulmasını sıkıca tembih ediyor. Ayrıca da
Aynalıtomas mevkiine iki adam gönderilerek baskından haber getirilmesini
istiyor. Giden gözcüler şafakla savaşın başladığını sabahtan sonra
hafiflediğini bildiriyorlar. Doksan (90)yaşındaki ihtiyar sevinçle köy
muhtarına; bu 45 atlıyı da Göktepe ye götürüp, oradaki müfrezelerimize
kırdıracağını söylüyor. Kayarcık Köyüne gitmek üzere hazırlanan Komutan
Bediros’a, “Dostum şimdi öğrendiğim bir haberde, Rumlu Köyünde bir iki saat
devam eden silah sesleri duyulmuş. Kayarcık’a gitmekten vazgeç de, gel seni bir
tehlikeye uğratmadan ve yollar kapanmadan Haçın’a savuşturayım.” der. Berdiros
durumdan korkarak Hacı Mustafa Ağa’nın emrine uyup Gözelim Köyü yolu ile
Göktepe’ye dönüyorlar. Yamanlı’dan ayrılırken, Hacı Mustafa Ağa köy muhtarı
Osman Kâhya’ya gizlice; öldürülecek Ermenilerin silahlarını almak üzere
elli-yüz kişinin takip etmesini tembihliyor. Yolda merhum arkasından gelen
Ermeni Jandarmalarından 50
metre kadar önde gelerek, tepede bulunan Türk müfrezesi
sandığı topluluğa; ”Gazanız mübarek olsun ey gaziler hitabında bulunarak Rumlu
baskınından kaçan o topluluk; “Sağ ol Hacı Ağa” derler. Ermeni olduklarını
anlayınca merhum sukutu hayale uğrar. Onları daha önceden tanıyormuş gibi
vaziyeti soğukkanlılıkla idare ederek, “Al Bediros Efendi, seni müfrezene
kavuşturdum, artık bir tehliken kalmadı.”der. “Bana müsaade et yardımcımla ben
Rumlu Köyüne gideyim. Bu gelenler çapulcu ise onları köyden kovar ve size haber
gönderirim. Gelir devam etmekte olan idarenizi devam ettirirsiniz.”diyerek
müsaade alıp köye doğru yönelince yandan ve karşıdan atış yağmuruna tutulur.
Buna göre Bediros, bizim yüzümüzden adamlarınız seni vuracaklar diye yoldan
zorla çevirerek Haçın’a götürülüyor. Kasabaya son taarruzun yapıldığı gün
boğazlanmak suretiyle öldürülüyor. Göktepe den kasabaya bu yüz kişinin gelişi
Ermenileri oldukça sevindirmiştir.
14- Kilikya Ermenistan Hükümetinin merkezi saydıkları Haçın’daki
Ermeni teşkilat, Van ve Erivan’daki Ermenilerle gizlice anlaşarak, karların
erimesiyle yolların açılmasını müteakip her iki kuvvetin hareket edip Sivas’ta
birleşerek muazzam bir Ermeni Hükümeti kurmayı kararlaştırdıkları haberi
öğrenilmiştir. Bu durum Sivas Kongresi’nde gizlice gündeme alınarak,
Ermenilerden önce Kilikya mıntıkasında derhal harekete geçilmesi onaylanıyor.
15- Bu durum üzerine Ulu Atamız Everek Belediye Başkanı
Kanberli Zade Osman Bey’e gönderdiği 1.11.1335 tarihli ve (1) sayılı emri ile
Binbaşı Kemal Bey’i Umum Kilikya Kuvvayi Milliye Kumandanlığı’na tayin ettiğini
ve namı müstear adının KOZANOĞLU DOĞAN olduğunu, Yüzbaşı Osman Bey’i de terfik
eylediğini, onun namı müstear adının da AYDINOĞLU TUFAN olup Vazifei
Milliyelerinin devamı müddetince bu isimleri taşıyacaklarını ve kendilerine her
surette mazharı muavenet ve irşat olunması bildirilmiştir.
Everek’te (Develi)
vazifeye başlayan ve heyete, Kayseri Merkez Jandarma Komutanı Yüzbaşı Sinan
TEKELİOĞLU da iltihak etmiştir. Tufan Bey Pınarbaşı, Sarız ve Göksun yolu ile
Andırına gönderilerek orada görevlendirilmiş, Sinan Tekelioğlu da Pozantı ve
Karaisalı’da çalışmak üzere vazifelendirilmiştir. Doğan Bey Niğde deposundan
aldığı silah ve cephaneleri Everek’e depo ettirerek Feke, Saimbeyli, Kozan ve
Karaisalı köylülerini silahlandırıyor. Haçın’daki mezalimin bir an önce
durdurulması için 10 Mart 1920 günü tensip edilerek Rumlu Köyü baskını
yaptırılmıştır. Sivas Kongresi’ne iştirak eden Kozanlı Kurtoğlu Hulisi Bey,
Sehlik Zade Hasan Efendi ve Topaloğlu Halil Efendi ile Develi Eşrafından bazı
zevatla yedek subaylarından Coşkun Osman, Veli Can, Develoğlu, Niğdeli makineli
tüfek subayı Enver ABBAS Rumlu Köyü’ne yapılan baskını müteakip Doğan Bey’le
birlikte gelmişlerdi. O sene fazla yağan kar yüzünden bir tarafa gidilemiyordu.
Mecburi olarak Rumlu Köyünde beklendi. Bu süre içinde kumandan harekâtı
teşkilatlandırmakla uğraştı. Bu arada Haçın’a iki defa posta gönderilerek Milli
Kuvvetlerimizin Kozan ve Adana havalesine geçmesi için Kasabadan yol istendi.
Ermeniler bu teklifi şiddetle ret ettiler. Savaşın uzama ihtimalini düşünen
kumandan, iaşe işini de ele alarak o ciheti de yoluna koydu. İşgal acısı gören
ilçe halkı, varını-yoğunu sırtında cepheye taşıyarak mücahitleri beslediler.
Rumlu Köyü’ndeki beklenişi fırsat bilen Ermeniler kasabadaki camii, okulu,
askeri kışla binası ile hastaneyi yakarak kapalı yol ve istihkâm işlerini de
kullanmışlardır.
16- Karların erimesiyle 10 Nisan 1920 günü Rumlu’dan
hareket eden müfrezelerimiz 11 Nisan akşamı Obruk başında ve Cöbük sırtlarında
istikam bekleyen Ermenileri kasabaya sokarak, şimal cephesi de muhasara altına
alındı. Kasabanın cenup cephesi daha önce 21 Mart 1920 tarihinde Feke’yi silah
kullanmadan işgalden kurtaran Kamberli Zade Osman Bey’le Arap Ali müfrezesinin
bir kısmı Gürleşen Köyü’ne gelerek civar köyler halkı ile muhasara edilmişti.
Batı cephesi de Rumlu baskınını müteakip, Şahin Bey namı müstear adı verilen
Gizik Duran, yanındaki arkadaşları ile Kötün ve Panık Köyleri’nden getirdiği
çetelerle muhasara etmişti. Doğu cephesi
de Göksunlu yedek subay Musa Kazımın, Göksun ve Yağbasan köylerinden harekete
geçirdiği çetelerle kuşatılmıştı.
Bundan sonra bütün cephe teşkilat bakımından iki kısma
ayrıldı. Şimal cephesi komutanlığına Everekli Tıraş Zade Coşkun Osman Bey,
cenup cephesi komutanlığına da Feke Kaymakamı Kozanlı Saim Bey tayin
edilmişlerdi. Bütün cephemiz komşu ilçelerden gelen eşraf, subay, er ve
erbaşlarla kendi ilçemizin bütün halkı ile subay ve erbaşlarından kurulan
bölükler halinde çalışıldı. Niğde den getirilen dört ağır makineli tüfeğin
ikisi şimal cephesi komutanlığına, ikisi de cenup cephesi komutanlığı emrine
verildi. Ayrıca mekra sırtında getirilen dört katır küçük top bir iş
görmediğinden geri gönderildi. Yerine 7,5’luk seri sahra topu getirilerek Topbeleni’ne
kuruldu. Kasabaya birkaç taarruz yapılmışsa da bir türlü girilemedi.
17- Kirkot mevkiindeki Amerikan Kolejinde okuyan Ermeni
kızlarını muharebe şeridi içerisinde yanlarına aldıklarından, boş kalan
binalarda Müdire Mıskoltla birkaç kadın öğretmen ve bir iki müstahdem kalmıştı.
Müdirenin isteği üzerine Kumandan Doğan Bey, bunları Kayseri’nin Zincirdere’de
bulunan Amerikalıların yanına gönderdi. Bu şekilde boş kalan kolej binalarından
Türklerin faydalanmaması için Ermeniler tamamı ile yaktılar.
Kasabanın içerisinde esir vaziyette tutukladıkları Türkleri
öldürmek için çeşitli işkencelere başlayıp; çalgı ile vücudu budamak, çarmıha
gerip diri diri yüzmek, kızgın demirlerle dağlamak tellerle boğmak, demir
tırmıkla bütün vücudun etini taramak, körpe çocukları büyük kazanlarda
kaynatarak etlerini kuzu eti diye annelerine yedirmek, bazı erkekleri dövüp
işkenceden sonra Kale Kilisenin yüksek burcundan aşağı atarak pestil gibi ezmek
suretiyle yapılan bu işkenceli ölümler, Kaymakam Çalyan Karabet’in bulunan,
günlük hadiselere ait el yazısı ile yazdığı notunda şu şekilde açıklıyor:
“Haçın Ermenilerinin elinde esir vaziyette bulunan Türklere
yaptığı zulüm ve işkenceyi, dünya tarihinde hiçbir millet tatbik etmemiştir.”demektedir.
Bundan başka kasabada esir kalarak öldürülen, Yarpuzlu Zade Gafur Efendinin
karısı Melek Hanım’ın ele geçen (20)beyitlik ağıt türküsünden öğrenilmiştir.
Öldürülerek mağara ve kaya kovuklarına atılan bu cesetler savaştan sonra
bulunarak toplanıp gömülmüştür.
18- Şar Köyü’ndeki savaşa son vererek cepheyi birleştirmek
için 03.07.1920 tarihinde yapılan baskında Şar alındı. Buradan kaçan Ermeniler
Haçın’a iltihak ettiler. Uzun süren muhasaradan sıkışıp aç kalan Ermeniler
huruç harekâtına başladılar. Önce Kalesekisi mevkiine gece baskın yaparak
oradaki karargâhta bulunan erzak ve mühimmattan ele geçirdiklerini alarak
kasabaya dönmüşlerdir. Sonra Kumandan Doğan Bey’in Topbeleni’ndeki karargâhında
bulunmadığı 07.08.1920 gecesi bu tepeye baskın yaparak topun Kumanda Yüzbaşısı
Ethem Bey’i ve Develi eşrafında Kanberli Şükrü Beyi ve daha birkaç arkadaşını
şehit ederek topu esir aldılar. Bu vaziyet şimal cephemizin kısmen bozulmasına
sebep oldu. Güney cephesinde teftişte bulunan kumandana, vaziyeti bildiren
postayı, yanıma verilen bir arkadaşla 08.08.1920 sabahı Rumlu’dan alarak Panık
yolu ile giderek o akşam Gürleşen Köyü’nde bulunan Doğan Beye verdim. Ertesi
gün oradan hareketle Rumlu Köyü’ne gelindi. Bozulan şimal cephesinin muhasarası
tekrar temin edildi. Bu harekâtlarından cesaret alan Ermeniler 23.09.1920 günü
Naltaş, Rumlu ve Gözelim köylerini basarak birçok zayiat verdirdiler. Bu baskında
Kumandan Doğan Bey de Rumlu’da yaralandı. Tedavisi için cepheden ayrıldı. Bunun
üzerine kumandanlık görevi Kadirli’de bulunan Tufan Bey’e verildi. Kadirliden
büyük bir heyetle gelen Tufan Bey Karsavuran Köyü’nü karargâh yaparak şimal
cephesinin muhasarasını tekrar sağladı.
Haçın savaşının önemini gören Başkumandanlık Afyon
cephesinden ayırıp, bu cepheye gönderilen iki ağır top Karsavuran Köyüne
getirildi. Toplar üzerinde üç gün harp hazırlığı yapıldı. Bu süre içinde
topların kurulacağı Kirazoluğu’na, düz mahrekli ikinci top Domuzsekisi’ne
kuruldu.
19- 17 Ekim 1920 sabahı iki top birden atışa başladılar. Az
sonra ikinci top yaptığı arızadan stop etti. Büyük top akşama kadar atışa devam
etti. Kasabanın birçok binalarını ve Ermeni istihkâmlarını berhava ettiğinden
düşman üzerinde maneviyat kırıklığı baş gösterdi. Önceki taarruzlarda olduğu
gibi bu seferki yapılacak taarruzlarında şafakla yapılacağını umarak, müstahkem
mevzileri olan Tepe mahallesine toplandıkları sırada, Manastır köprüsü
başındaki bölüğün yatsı zamanı İlyasbayırı mevkiinden sessizce kasabaya
girerek, bayırın başında ilk taarruz bombasını ile Kağnı pazarı mevkiindeki
bölüklerin harekete geçerek ilk girilen evlerin ateşlenmesi emrini Kumandan
Tufan Bey kesin olarak veriyor. İlk giriş bombasını bayırın başında Bölük
Komutanı Süleyman Baytok’un atması ile,Kağnı pazarındaki Bölük Komutanı Rifat
Karaduman’la Çerkez Ali müfrezeleri taarruza geçerek girdikleri binaları
ateşliyorlar. Beklemedikleri bu durum
karşısında şaşkın vaziyete düşen Ermeniler kasabanın içerisine doğru
kaçıyorlar. Bundan sonra sokak muharebesi başlıyor. Türklere bırakmamak içim
Murahhasane binasını ve Kale Kilisesini gece yaktılar. Kasabanın güney kısmında
bulunan Hükümet binası ile Jandarma dairesini de yakarak bu cephedeki bir
dereden faydalanarak çıkıp şafaktan önce Gökçebel mevkiinde toplanıyorlar.
18 Ekim 1920 günü öğleye doğru savaş sona erdi. Gökçebel de
toplanan Ermenilere, Himmetlili Gâvur Hamza o akşam kılavuzluk ederek Yağbasan,
Zincirli ve Kozan Köreken dağı sırtlarını takiben Tılan değirmenine kadar
ilerliyorlar. O semtte bulunan Türk müfrezeleri ile karşılaşan Ermeniler, bir
iki saat duraklamadan sonra Ceyhan’da bulunan Fransız birliklerine iltihak
ediyorlar.
NETİCE:10 Mart 1920 tarihinde başlayan Haçın Savaşı;
18.10.1920 tarihinde sona erdi. Savaş yedi ay sekiz gün devam etti. Ulu Tanrı
bu savaşın zaferini TUFAN BEY’E nasip etmiştir.
Şehitlerimize mağfiret, gazilerimize de esenlikler dilerim.
T.Kuva. Mil. Müc. Ve Gaziler Der.
Saimbeyli İlçe Başkanı
Mehmet BAYKAL
(İmza)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder