KÖR
HAKKI
“Hakkı”
“Hı!”
“Hacın’a gidek mi?”
“Napacac oğlum Hacın da?”
“Gezerik oğlum!”
“Sanki cepte para var da, Hacın’da
gezecek.”
“Birer yük odun götürür satarık.”
“Deme lan!”
“He valla. Satarık.”
“Tamam. Gidek.”
Gürleşen
Köyü’nden Abdi ile Hakkı yeni yeni çocukluktan çıkıp gençliğe adım atıyorlardı.
Mevsim kıştı. Hava da soğuk… Bir yandan yağmur hafif hafif yağarken onlar şehre
gitmenin hevesi ile evlerinde bulunan birer yük meşe odununu atlarına
yüklediler.
Gençlik
ateşi vücuda yeni düşmeye başlayınca insanın aklına ne kış gelir, ne de
kıyamet. Onların bir derdi var. O da bir an önce Hacın’a gitmek.
Hacın büyük
şehirdir. Büyük şehre gidenler de büyük adam olurlar. Büyüdüklerini ispat
etmenin yolu da büyük şehre kimseden destek almadan gitmektir. O halde
durulacak zaman da yoktur. Mevsim kışmış, yağmur yağıyormuş, hava soğukmuş ne
anlamı var. Yüklediler en düzgününden meşe odunlarını atlarına, düştüler Hacın
yoluna. Hacın ile Gürleşen Köyü arasını nasıl geldiklerinin farkına bile
varmadılar. Sürdüler atlarını Tepe Mahalle’ye.
Çarşı o zaman
Tepe Mahalle’deydi. Köylüler kış aylarında at ve eşekle odun getirir Hacın da
satarlardı. Gerçi Abdi ile Hakkı daha önce odun getirip satmamışlardı. Ama
büyüklerinden duymuşlardı. Duydukları gibi yaptılar. Jandarmaların görmeyeceği
bir yere getirdikleri kaçak meşe odunlarını indirdiler. Atların da yularından
tutarak Büyük Çarşı’ya gittiler.
Yağmur iyice
arttı. Hava iyice soğudu. Onlar yağmura ve soğuğa aldırmadan bir evin saçağına
duldalandılar.
“Hakkı!”dedi
Abdi.
“Hı!”
“Kime satacağız
biz bu odunu?”
“Valla bilmiyom
ki, nasıl olsa bir soran olur.”
“Nasıl
bilecekler bizim odun getirdiğimizi?”
“Oğlum baksana
her halimizden belli... Acele etme sen. Akşam olmadı ya.”
Hakkı ile Abdi
bir evin duldasında, ellerinde atlarının ipleri, kendi araların da konuşurken,
onları karşı dükkânda izleyen bir adam vardı. O adam bir süre Hakkı ile Abdi’yi
süzdü.
İki köy çocuğu
hem kendi aralarında konuşuyorlar, hem de üşüyen ellerini ovuşturarak ısınmaya
çalışıyorlardı.
Dükkânda misafir
olarak bulunan adam, dükkân sahibine sordu:
“Şu çocukları
tanıyor musun?”
Dükkân sahibi
bozuk Türkçesi ile o çocukları tanımadığını söyledi.
Misafir:
“Sen zengin ve
eşraftan bir adamsın. Bu çocuklara yardım etmek ister misin?”
“Nasıl bir
yardım edeceğim ki?”
“Bu çocuklar
bence bir köyden gelmişler. Atları da var. Muhtemelen odun getirmişler. O
odunları satacak yer arıyorlar. Kimseyi bilmedikleri için de o odunları
satamıyorlar.”
“Sen de ha.
Nerden bildin çocuklar odun getirmişler. Onları da satamamışlar. Uydurdun
yine…”
“Bildiklerim
doğru ise o çocukların odunlarını alır mısın?”
“Alırım.”
“Ama çocukların
dediği fiyata değil, benim dediğim fiyata alacaksın.”
“Tamam. Alırım.
Ama ya doğru değilse bildiklerin?”
“O zaman da sen
ne dersen ben de onu yaparım.”
“Anlaştık.”
Dükkânda bulunan
iki kişi içeride yanan mangalın başında böyle konuştuktan sonra dükkân sahibi
dışarı çıkarak:
“Çocuklar,
atlarınızı bağlayıp dükkâna gelin bakalım.”dedi.
Abdi ile Hakkı
atlarını hemen bağlayarak çağrılan dükkâna koştular. İçeri girdiklerinde dükkân
sıcacık geldi onlara. Onlar dükkândaki insanların da kendileri gibi
üşüdüklerini sanıyorlardı.
“Selamünaleyküm.”
“Aleykümselâm
gençler. Gelin bakalım.”dedi içeride mangalın başında oturan uzun boylu
yakışıklı adam.
Gençler içeri
girene kadar o adamı görmemişlerdi. Utana sıkıla o adamın yanına vardılar.
Aynı adam:
“Odun mu
getirdiniz gençler?”dedi.
Abdi:
“He Emmi odun
getirdik.”
“Odunları
sattınız mı?”
“Yok, satmadık
Emmi. Alan olursa satacağız.”
“Yükünü kaça
veriyonuz?”
“40 kuruş Emmi.”
“Meşe odunu mu?”
“He Emmi meşe
odunu…”
“Az dedin oğlum.
40 kuruşa meşe odunu olur mu?”
Dükkân sahibini
işaret ederek:
“Bak bu emmin
senin odunu 80 kuruşa alacak.”dedi. Abdi odununu 80 kuruşa satmanın mutluluğunu
yaşarken aynı adam bu defa da Hakkı’ya sordu:
“Sen odununu
satmıyor musun delikanlı?”
Hakkı utandı,
sıkıldı zoraki bir sesle:
“Satarım
Emmi.”dedi.
Aynı adam:
“Sen hangi
köylüsün delikanlı?”dedi.
Hakkı:
“Gürleşen
Köyü’ndenim Emmi!
“Gürleşen Köyü’nden
kimin oğlusun?”
“İbrahim’in
oğluyum. Benim babam Yemen’de kaldı. Dedeme Mustafa Onbaşı derler.”dedi.
Aynı adam
Mustafa Onbaşı’yı ve oğlu İbrahim’i tanımış gibi başını aşağı yukarı yaparak:
“Hı hı”dedi.
Hakkı’nın babası
İbrahim, Hakkı henüz yeni doğmuşken Yemen’e gitmişti. Bir daha da
gelmemişti. Babası gittikten kısa bir
süre sonra da anası geçirdiği bir hastalık sonucu hayata veda etmişti. Hakkı
henüz iki aylıkken hem anasız hem babasız kalmış ve ona dedesi Mustafa Onbaşı
bakmıştı. Konuşan adam sanki bunları biliyor gibi Hakkı’ya sordu:
“Sen kimin
yanında kalıyorsun?”
“Ben dedemin
yanında kalıyorum.”
Konuşan adam
dükkân sahibine dönerek:
“Bu çocuğun da
odununu 200 kuruşa aldın değil mi?”dedi.
Adam itiraz
etmedi.
“Aldım,
aldım.”dedi.
Adam dükkân sahibinden
çocukların odun paralarını alarak çocuklara verdi. Abdi 80 kuruş, Hakkı 200
kuruşa odunlarını sattılar. Aynı adam Hakkı’ya sordu:
“Bu parayı şimdi
ne yapacaksın?”
Hakkı:
“Dedem kahve
tiryakisi, ona kahve alacağım. Bir de tütün, şeker alacağım.”
Aynı adam bu
defa da Abdi’ye sordu:
“Sen ne
alacaksın?”
Abdi de
alacaklarını söyledi.
Adam dükkân
sahibine:
“Çocukların
istediklerini tart bakalım.”dedi.
Dükkân sahibi
çocukların istediklerini tarttı. Çocukların heybesine koydu. Tam çocuklar
çıkarttı ki para verecekler:
“Çocuklar
paranızı cebinize koyun bakalım.”dedi aynı adam. Ayağa kalktı, çocukların
aldıkları eşyaların parasını dükkân sahibine kendisi ödedi. Hakkı’ya dönerek:
“Hadi çocuklar,
güle güle gidin.”dedi.
Çocuklar
şaşırdı.
Hakkı:
“Emmi, ben
bunları köye götürsem dedem bana varınca soracak, sen bunları nereden aldın? Ben dedeme ne diyeyim?”
“Oğlum, sen
dedene, Genco Çavuş’un sana selamı var, dersen sana bir şey demez. O beni
bilir. Mustafa Onbaşı’ya çok selam söyle. Sizde bir daha önceden müşteri
bulmadan bu soğukta odun satmaya gelmeyin.”der.
Gözleri kör
olmasa da, lakabı Kör Hakkı olan Hakkı Duluklu bu hikâyeyi çocukları ve
torunlarına defalarca anlattı. Ölene kadar da her yıl Saimbeyli’nin düşman
işgalinden kurtuluşunun yıldönümü olan 18 Ekim de üzerine çete elbisesi giyerek
çeteler arasında yerini aldı.
Mekânı cennet
olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder