HACIAĞALARIN
ŞABAN AĞA VEYA AYŞE TEYZE
Hasan Abi’yi
çocukluğumdan beri bilirim. Sadece Hasan Abi’yi değil, babasını, anasını,
kardeşlerini, çocuklarını da bilirim. Doğduğum evle Şaban Hasan’ın evinin arası
elli metre ya var ya yok. 01.11.2010 günü doğduğum mahalleye gitmiştim. Elimde
de fotoğraf makinem vardı. Baktım ki Hasan Abi aşağıdan yukarıya geliyor.
Onunla biraz yarenlik ettik ve onun fotoğrafını çektim.
Nereden geldiyse
aklıma babası Şaban Emmi geldi. Onun babasına mahallede Hacı Ağaların Şaban
derlerdi. Rahmetli Şaban Emmi’yi ben hep çete kıyafeti ile hatırlarım. Ben
çocukken ilçemizin kurtuluş bayramı çok heyecanlı olurdu. Erkekler çete olmaya
çok heveslilerdi. Bizim mahallede çete başı Şaban Emmi olurdu. Mahallenin
gençleri, yaşlıları ve yeni yetişen erkek çocukları da Şaban Emmi’nin çetesi
olurdu. Sabahın erken saatlerinde Kale sekisi mevkiinden silah sesleri
duyulurdu. Ben çete olacak yaşta değilmişim demek ki o çeteleri penceremizden
seyrederdim.
Çeteler kuru
sıkı dolma tüfeklerine doldurdukları karabarutu bir hevesle patlatırlardı.
Nizami bir ordu gibi Şaban Emmi’nin emirlerine uyarak ilçe merkezine doğru
gelerek bizim evimizin önünden geçerlerdi. Hasan Abi’yi görünce aklıma o günler
geldi. Babası Şaban Emmi’nin bir yığın hikâyesi vardı. Mutlaka onun da yanık
şehrin küllerinde anıları kalmıştı.
Hiç vakit
kaybetmeden Hasan Abi’ye sordum:
-Hasan Abi, sen
kaç doğumlusun?
-1933
-Babana kim
derlerdi?
-Hacıağaların
Şaban!
-Hacıağaların
Şaban, Hacın’ın yerlisi mi?
-Evet, yerlisi.
-Hacın’da
yakınlarından kimse öldürüldü mü?
Bu soruyu
sorduğumda Hasan Abi’nin gözleri hemen buğulandı. Hiç tereddüt etmeden:
-Teyzemi
öldürdüler, dedi.
-Teyzen kimin
kızı?
-Umut Hasan’ın
kızı!
-Teyzeni nerede
öldürmüşler?
Bulunduğu yerden
hafif sola dönerek ve işaret parmağı ile göstererek:
-Şu Emin Hoca’nın
evini görüyon mu? Makbule ablanın evini?
-Evet, dedim.
-İşte o evin
hemen arka tarafında bir mağara var. Teyzemin cesedi o mağarada bulunmuş.
-Cesedi kim
bulmuş?
-Babam bulmuş,
dedi. Sonra başladı anlatmaya.
“Teyzemin adı
Fındık… Çok güzel bir kızmış. Bir de hikâyesi var. Ona bir keklik âşık olmuş. Kanatlarını
çırpa çırpa gelir teyzemin üzerine konarmış. Onun yanından ayrılmazmış.
Teyzemin uzun siyah saçları varmış. Onu öldürmüşler.”
“Onu
öldürmüşler” derken yutkundu. Ona sordum:
-Yalnız teyzeni
mi öldürmüşler?
-Yok, çok kişi
öldürmüşler. Teyzemin ölüsünün bulunduğu mağarada en az elli kişiyi
öldürmüşler.
-Kim söyledi
sana bunları?
-Babam söyledi.
Teyzemin cesedini babam bulmuş. Siyah saçlarından tanımış. Ona işkence yaparak
öldürmüşler. Tanınmaz olmuş.
-Babandan başka
bir şey duydun mu?
-Babam
anlatırdı. Kırk Türk kızını Ermeniler esir almışlar. Onları hükümet konağına götürmüşler.
Sonra o kızlardan otuz yedisin akıbetinden haber alınamamış. Üç kız kalmış.
Kızlardan birisinin adı Halime’ymiş. Halime’nin bir de türküsü var.
-Türküyü de
biliyor musun?
-Biliyorum,
dedi. Başladı söylemeye:
“Kırk kız idik
bir kalede bastılar
Otuz yedimizi
birden kestiler
İçimizden
üçümüzü seçtiler
Dini bir uğruna
giden yavrular
Evimizin önünde
bir binek taşı
Çekin kır atı da
binsin yüz başı
Önüne katmış da
çavuş, onbaşı
Dini bir uğruna
giden yavrular
Havluya geldim
de kapı kapalı
Yüzbaşılar
geliyor eli sopalı
Önüne katmışta
körü topalı
Dini bir uğruna
giden yavrular
Aslımı sorarsan
huri kızıyım
Ak kâğıt üstünde
kara yazıyım
Gölgede
beslenmiş emlik kuzuyum
Dini bir uğruna
giden yavrular
Adımı sorarsan
Benli Helime
Keşiş el uzattı
gonca gülüme
Benden selam
söylen Sultan Selim’e
Dini bir uğruna
giden yavrular”
-Hasan Abi, bu
türküyü kimden öğrendin?
Hiç tereddüt
etmeden:
-Babamdan
öğrendim, dedi.
Aradan birkaç
gün geçtikten sonra Hacı Ağaların Şaban’ın oğlu Hacı Akçalın eşi Pakize Abla
ile konuştum. Ona da benzer sorular sordum.
-Pakize Abla,
sen kimin gelinisin?
-Hacı Ağaların
Şaban’ın geliniyim.
-Kaç yaşındasın?
-84 yaşındayım.
Şaban Emmi’nin
evi ile Pakize Abla’nın evleri yan yanaydı. Sanki bir ev gibi sürekli birlikte
olurlardı. Bunu bildiğim için ona sordum:
-Şaban Emmi’nin
yanına kimler gelirdi? Neler konuşurlardı?
-İbrahim Efendi
gelirdi. Babası Cemal Efendi. Mehmet
Efendi gelirdi. Hilmi Abi gelirdi.
Bunlar otururlar, eski zamanlarda, olandan bitenden konuşurlardı. Başka
lafları olmazdı. Ya askerlik anlılarını, ya da Hacın’da yapılanları
anlatırlardı. Kayınbabam on üç sene askerlik yapmış. Oradan geldikten sonra
Hacın harbi çıkmış. Ona katılmış. Ne bileyim bir sürü eziyet çekmişler.
-Kayınbabanın
bir kızının öldürüldüğünü duydum. Doğru mu?
-Kayınbabamın
değil. Kaynanamın kızı öldürüldü.
-Anlamadım?
-Kaynanam önce Darendeli
bir adamla evlenmiş. Ben o adamın adını bilmiyorum. Ondan da bir kızı olmuş.
Bir kızı olduktan sonra adam askere gitmiş. Çanakkale’de şehit olmuş. İşte o
kız çocuğu Hacın’da öldürüldü.
-Bunları
kaynanan mı anlattı?
-Evet, kaynanam
anlattı.
-Başka ölen
olmuş mu?
-Olmuş tabi.
Kaynanamın babası Hacı, anası Gadem, bacısı Fındık, bir kızı, daha birçokları
öldürülmüş.
Pakize
Abla bunları anlattıktan bir iki gün sonra onun kayını Hasan Akçal’ı tekrar
buldum. Ona da sordum. O da aynı Pakize Abla’nın verdiği bilgileri doğruladı.
Ancak bir ilave etti. Kardeşimin adı Elif’miş.
Nice
Elifler gibi Hacıağaların Ayşe’nin kızı Elif de Hacın’ın yanığında unutuldu
gitti. Onun ölümünü unutmayan sadece bir kişi kaldı. O da anası Ayşe…
Ayşe Teyzeyi ben
bilirdim. Bizim evden çarşıya giderken ve gelirken hep onların evlerinin
önünden geçerdim. Yol kenarındaki engin evlerinin avlusuna çıkar bir iskemlede
otururdu. Oturduğu yerde öyle derin derin düşünürdü ki, yanından geçtiğimizi
bile fark etmezdi. Ben de kendi kendime
“Yaşlılık işte, kapıya konulacak şey değil. Ayşe Teyze’nin yanından geçiyoruz
da haberi bile olmuyor.”diye düşünürdüm. Ne bileyim Ayşe Teyze’nin yüreğinin
bir parçasının Çanakkale’de, diğer parçasının Hacın’da yandığını.
Benim de
yüreğimden birkaç mısra onun için döküldü:
AYŞE TEYZE
Hep yüreği yanık, boynu büküktü.
Dalar giderdi toprağın karasına.
Derdini toplardı sanki iki döşün arasına.
Arada bir vururdu bağrının ortasına.
Dedim, Ayşe Teyze nedir halin?
Dedi, konuşmaz dilim.
Dedim, neden nemlidir gözlerin?
Dikti gözlerini kara toprağa,
Sonra baktı koca dağa
Fısıltı ile bir ses çıktı dudaklarından:
-Yoldaşım Çanakkale’de verdi canı,
Elifi’im Hacın’a kattı kanını…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder