17 Nisan 2013 Çarşamba

DELİCE HACI


DELİCE HACI
            Ben ailenin en küçük çocuğuydum. Ben doğduktan kısa bir süre sonra anam yediği mantardan zehirlenmiş. O günden itibaren de hastalık yakasını bırakmadı.
Evin küçüğü veya büyüğü olmak büyük bir sorumluluk gerektiriyor. Siz farkına varsanız da varmasanız da eğer evin küçüğüyseniz bütün ayak işlerine siz bakarsınız.
Benden büyük üç abim, üç de ablam vardı. Ağabeylerimle aynı çatı altında pek büyümedim. Çünkü ben çocukken onlar hayatın akışına kendilerini kaptırmışlar ve kendilerine bir düzen kurmuşlardı. Ablamın biri evlenip gitmiş, diğeri tahsil için bizden uzaktaydı. Evde iki kardeştik. Bir kız, bir oğlan. Babam bizi geçindirmek için değirmenimize gider, Anam, hastalıklı hali ile bağ ve bahçe işlerine koştururdu. Öyle bir zaman geldi ki anamın hastalığı çekilmez hal aldı. Doktor doktor dolaşmaya başladı. O doktora gidince evde olan ablam da mecbur olarak onunla birlikte hastane köşelerinde anamı beklerdi. Babam değirmene giderdi. Ben de evdeki ineklerimize bakar, okuluma gider ve yapabildiğim kadar ev işleri yapardım.
Evimizin hemen üst tarafında oturan Hacı Amca, bir yere gidecek olursa illa bizim evin önünden geçerdi. Geçerken de benim ev işleri yaptığımı görürdü. Beni kızdırmak için:
“Kız Ahmet, kız Ahmet.”diye bana takılırdı.
Çocukluk işte. Bana Hacı Amcanın “Kız Ahmet” demesinden huylanır, bende ona “Kız Delice Hacı, Kız Delice Hacı!” derdim. Allah rahmet etsin iyi bir komşuydu. Beni huylandırmaktan, ona “Kız Delice Hacı” dememden çok mutlu olurdu.
Bu kitabı yazarken aklıma Hacı Amca geldi. Çok emindim ki Hacı Amca, Hacın olaylarını yaşayanlardandı. Küçük bir araştırmada Delice Hacı’yı bir sevdanın ortasında buldum. Bir Ermeni kızı ile Türk delikanlısının sevdasında…
Delicelerin Hacı, Hacın Belediyesi’nde çalışmaktadır. Her sabah işine giderken bir Ermeni’nin evinin önünden geçmektedir. Ermeni’nin de güzel bir kızı vardır. Adı Maria. Tam Maria’nın evinin önünden geçerken gözü Mari’a ya kayar, içten içe bir sevda duyar Maria’ya. Hep ister ki o geçerken Maria evlerinin önüne çıksın, ona baksın, gözleri ile gülümsesin.
Sevda öyle bir duygudur ki, insanın ayaklarını yerden keser, aklını başından alır, Gâvur Müslüman demez, her yüreğe yer eder. Hacı’nın Maria’ya bakışları, ona karşı duyguları hemen Maria da yerini bulur. Maria da ister ki kapılarının önünden her gün Hacı defalarca geçsin. Öğrenir Hacı’nın mesaiden çıktığı saatleri. Zaman bir türlü geçmez. Gözleri Hacı’nın mesaiden çıkmasını bekler.
“Bu mesaide ne kadar uzar böyle. Asırlar oldu sanki Hacı bu kapının önünden geçeli. Maria için dakikalar yıl, saatler asır olur.
Delice Hacı, ondan farklı mı? Gözü saatin akrebine takılır. Hadi, yelkovan bazen halden anlar ya, Şu akrep yok mu? Akrep gibi sokar sanki zamanı. Zaman bir türlü kıpramaz yerinden. Felç olmuştur zaman. Hadi be zaman, hadi ilerle. Şimdi Maria kapının önündedir. Ya da çeşme başında su dolduruyordur.
Hacı, belediye binasının içinde bir o yana bir bu yana koşar durur. Beynini kemirir zaman. Saniyede saate bakar. Bir dışarı, bir içeri girer çıkar. Herkes onun davranışlarını inceler. O hiç aldırmaz. Maria onun beynindedir. Mari’a yön verir onun her hareketine. Tam başkana çay verecekken, sanki Maria seslenir kapıdan. Başkana çayı vermeden çıkar odadan. “Ne oldu bu Hacı’ya?” diye herkes geçirir içinden. Kimisi, “Delirdi bu çocuk!” der. Hacı’ya herkes “Delice Hacı” demeye başlarlar.
Aşk bir deliliktir zaten. Âşık olmayanlar ne bilsin bu halden. Sevdası ile alay edenler de olur. Saygı duyanlar da. Ama zor bir sevdadır Delice Hacı’nın sevdası. Hacı Müslüman, Maria Hristiyan’dır. Mahalle baskısı başlar hemen. Hacı anlatmaya çalışır sevdasını önce ailesine. Herkes ayaklanır sanki birden. “Nasıl olur, onlar gâvur!” demir perdeler gerilir hemen sevdanın önüne.
Maria Hacı’dan daha zor durumdadır. Hiç vermek istemez duyan yakınları. “O da ne ki, bir Müslüman’a gelin mi gideceksin! Türkler hayvan bile değil zaten onların gözünde.” Aşka kim saygı duyar ki, kim saygı duydu ki şimdiye kadar. Davul dengi dengine derler. Ermeni’yle Türk denk olur mu? Hıristiyan bir kız, Müslüman bir gence gelin olur mu?
“Aman, der Maria’nın anası. Aman kızım baban duymasın! Valla seni de, beni de keser.”
“Aman der Delice Hacı’nın anası. Aman oğlum, kimse duymasın. Valla gâvurlar hepimizi keserler. Onlar bize kız vermezler. Sonra biz ellere ne deriz. Bize “Gavurun kızını aldı.” derler.  “Müslüman’da kız mı yok oğlum? Söyle, kimi istersen gidip onu sana alayım. Sana kız mı vermeyecekler? Allah’a şükür kolunda altın bilezik... İşi gücü olan adamsın. Herkes sana kızını vermek ister. Kaç kişi bana dedi. Evlendir şu oğlanı, diye. Kızını, bacısını, akrabasını teklif edenler de var. Hadi oğlum, vazgeç şu Maria denen gâvur kızından.”
Herkes kendince bir şeyler söyler. Herkes her taraftan vazgeçirmek isterler Delice Hacı’yı Maria’dan, Maria’yı Delice Hacı’dan.  Kimse saygı duymaz bu deli sevdaya. Herkes bir yürek taşır ama kimse uygun bulmaz yürekte yanan deli sevdayı. Davullar dengi dengine çalınsın istenir.
Hele, üstüne üstelik bir de Fransızlar gelmişken Hacın şehrine… Hürriyet çığlıkları atarken Ermeni gençleri… Türkler ikinci sınıf insan görülmeye başlamışken, dostlar düşman olup birbirine kin beslerken, kim değer verir Hacı’nın delice bir sevda ile Maria’ya bağlanmasına... Kim Maia’nın yanıp kavrulan yüreğinin ateşine saygı duyar. Hadi diyelim zaman güzeldi. Kurt koyunla geziyordu. O zaman bile Maia ile Delice Hacı’nın birbirlerine kavuşmaları zordu. Hele şimdi. Zor kelimesi anlamsız kalırdı. İmkânsızdan öte bir şeydi bu sevdanın sonu…
Hacı, belediye binasından başkandan önce çıktı. Hızlı adımlarla ilerliyordu. Başkan arkadan seslendi:
“Nereye gidiyorsun Hacı?”
Hacı olduğu yere çakıldı. Geri döndü:
“Mesai bitti başkanım!”
“İt gibi adamsın. Bir de havlıyorsun. Mesai bitti ama başkan daha odasında.”
Son zamanlarda Türklere hakaret etmek adet olmuştu. Her fırsatta Türkleri aşağılıyordu Ermeniler. Türklere hakaret ederken sürekli; it, eşek, hayvan, dacik, çandır… Gibi kelimeler kullanır olmuşlardı.
“İt” kelimesi onuruna dokundu Delice Hacı’nın.
“Ben it değil, Türk’üm başkan!” dedi.
Başkan bütün hiddetiyle bağırdı.
“Ha Türk, ha it! Ne farkı var?”
Öfkesi kabardı Delice Hacı’nın. Ne pahasına olursa olsun başkanı ayaklarının altına alıp çiğnemek istedi. Ama yanına gelen Türkler, “Aldırma köpeğe, havlasın!” diyerek Delice Hacı’yı teselli ettiler.
O gün Hacı, Maria’nın evinin önünden hiç geçmedi. Maria’nın gözleri yollarda kaldı. Delice Hacı’nın beyni bir Maria’ya, bir başkana gitti geldi.
“Gebertmeliyim ben bu adamı! İt, kimmiş göstermeliyim.”dedi kendi kendine. Planlar kurdu en acımasızından. Şimdi Maria da duymuştur onun söylediklerini. Şimdi Ermeniler her yerde övüne övüne anlatmışlardır. Hacın, nedir ki zaten? Biri bir şey derse herkes duyar. Ne demiştir acaba Maria? “Tuh sana Hacı! Ne onursuz bir adammışsın. Başkansa başkan. Sıkıp boğazını öldürecektin.”demiş midir acaba?
Başını salladı iki yana Delice Hacı. Dişlerini sıktı.
“Ulan, ben seni o makamda cayır cayır yakmazsam, bana da Delice Hacı demesinler. Gün gelecek, göreceksin, seni o makamda cayır cayır yakacağım. Herkesin ortasında bana “it” demek neymiş sen göreceksin. Şimdi de yakarım seni. Hem de cayır cayır yakarım. Ama sen dua et Maria’ya. Maria geliyor gözlerimin önüne. Biliyorum ben seni yakarsam beni de öldürürler. Öldüğüme gam yemem. Maria üzülür. Maria üzülmesin diye yakmam seni. Can ne ki, onur candan kıymetlidir. Ama şu aşk yok mu? İşte o boynumu büker benim. Maria büker boynunu. Şimdilik öfkeme yenik düşeceğim. Şimdilik seni gebertmeyeceğim. Demek “Ha Türk, ha it!” vay şerefiz vay! İt senin baban. İt senin anan. İt senin soyun! Tövbe tövbe… Soyunu demiyorum. Maria’da senin soyundan. Ama sen nere Maria nere. Tervande Bacı da Ermeni. Ama o bir melek… Bunu it doğurmuş. Valla it doğurmuş bunu…”
Söylendi kendi kendine Delice Hacı. Tam deliliği tutmuştu. Öfkesine ancak Maria engel olurdu onun. Maria’yı görmeliydi. Ona bakınca her şey değişiyordu. Bir huzur vardı Maria’nın gözlerinde. Bakışları yeterdi Maria’nın..
Saate baktı. Başkan kıvranıp duruyordu odada. Bu gün de ne çok gelen olmuştu makamına. Fısır fısır bir şeyler konuşuyorlardı. Bir planlar vardı ama anlayamamıştı Delice Hacı. Başkanın odasına girip çıkan herkes kendisine ters ters bakıyorlardı. Acaba beyninden geçirdiklerini okuyorlar mıydı? Yok canım. Nerden bileceklerdi onun ne düşündüğünü. Kuşkulandı kendi kendisinden. “Acaba sinirli anımda birisine bir şey mi dedim?”diye geçti içinden. Yok, dememişti. Kendisinden emindi şimdi diyecek zaman mıydı? Herkes öküz altında buzağı arıyordu. Baksana Hacın’da yaşayan devlet memurlarını tek tek sorguya çekiyorlardı. Herkes birbirinden kuşkulanıyordu.
Başkan kalktı sandalyesinden. Dışarı doğru yürüdü. Arkasında bir sürü koruma ordusu. Onlar da birlikte yürüdüler. Hepsi pis pis baktı Delice Hacı’ya. Ya da Delice Hacı öyle sandı.
Vakit akşam vaktiydi. Hacı çıktı Belediye Binası’ndan. Birazdan Maia’nın evinin önünden geçecekti. Belediyenin bahçesinde olan çeşmeden elini yüzünü yıkadı. Saçlarını taradı. Maria yakışıklı görmeliydi onu. Biraz yürüdü sokakta. Sağına soluna baktı. Kalbi yerinden fırlayacak gibiydi. İki gündür Maria’yı görmüyordu.
“Acaba Maria beni unuttu mu?”diye düşündü. Sonra kendi kendine kızdı. “Maria beni unutmaz!”dedi. Onların aşkları öyle bir günde unutulacak aşk mıydı?
Yaklaştıkça Maria’nın evine, kalbi gümbürdedi. Yerinden çıkacak gibi oldu. Bacakları titredi. Nefes alması değişti. Ayakları birbirine dolaştı. Heyecandan ha düştü, ha düşecek.
Gözleri Maria’yı aradı kapıların önünde. Sağa baktı, sola baktı. Maria yoktu.  Yavaşladı. Maria “duyar da bakar” diye öksürdü. Biraz geçti Maria’nın evini. Anası, babası, kardeşleri oradaydı. Ama Maria yoktu.
“Demek, dedi kendi kendine. Demek Maria bana yapılan hakareti duymuş, “Bu nasıl erkektir. O başkanı neden öldürmedi.”diye beni yüreğinden silmiş.”dedi.
“Ulan bu defa söz, dedi. Bu defa ben seni diri diri yakmazsam bana da “Delice Hacı” demesinler.” Diye kendi kendine söylenip dururken az ilerideki evin duldasında Maria’nın kısık sesi duyuldu.
“Hacı, Hacı!”
Delice Hacı sesin geldiği yöne yaklaştı. Sesi duyuyordu ama Maria’yı görmüyordu. Tam evin köşesine vardı. Bir el uzandı Hacı’nın bileğinden tutarak evin duldasına çekti. Maria’ydı Hacı’yı tutup çeken. Boynuna sarıldı Delice Hacı’nın Maria:
“Sevgilim! Hacım!” dedi. Sarıldıkça sarıldı. Bastıkça bağrına bastı. Ağladıkça ağladı.
“Gir Hacı, git buralardan!”
Hacı bir anlam veremedi Maria’nın ağlamasına. Söylediği sözler ne anlama geliyordu bir türlü anlayamıyordu. Maria sadece:
“Hacı’m git buralardan. Aileni de al git buralardan buralar artık size göre değil. Git Hacım! Git! Git! Git!
“Dur!”dedi Hacı. “Dur, bir soluklan bakalım ne oldu?”
“Git Hacım git. Öldürecekler seni! Ananı, babanı, kardeşlerini hepsini öldürecekler. Git ne olur Hacım git!” dedi Maria…
“Gitmem, dedi Hacı, gitmem! Seni buralarda bırakıp, gitmem! Ölümse birlikte ölelim. Gitmem Mariam, gitmem!”dedi.
İki sevgili birbirlerine sarılıp sarılıp ağladılar. Mariaların evine dün akşam başkan gelmişti. Bir sürü adamla birlikte. Maria’nın babasını tehdit etmişlerdi. Delice Hacı’yı ve ailesini öldüreceklerini, kızının ondan uzak durmasını, söylemişlerdi. Konuşulanları hep duymuştu Maria. Başına kızgın sular dökülmüştü. Dünyası kararmıştı. Çaresiz kalmıştı. Bir güvenilecek Allah kulu bulup da Hacı’ya haber salamamıştı. Ölümü göze alarak kaçmıştı evden. Şükür kavuşmuştu Hacı’sına. Hacı:
“Birlikte gidelim Maria!”dedi.
“Olmaz!”dedi Maria. Birlikte giderlerse herkes kuşkulanırdı. Düşerlerdi Maria’nın peşine. Çok çabuk yakalarlardı. Acımasızdılar onlar. Gözleri dönmüştü. Hepsini öldürürlerdi. Sonra başkan konuşma anında “Kızın bir delilik yaparsa önce onu öldürürüz!”demişti.
Kendi aralarında konuştular. Delice Hacı hemen ailesine durumu anlatacak ve geceden Hacın’dan çıkacaklardı. Aradan bir zaman geçecekti. Hacı gizlice tekrar Hacın’a gelecekti. Maria’yı da alıp gidecekti.
O gece Delice Hacı ve ailesi Hacın’ı terk ettiler. Bir süre dağlarda, ormanda dolaştılar durdular. Köylere gittiler. İlk fırsatta Delice Hacı bir gece Hacın’a geldi. Maria’yı aradı. Mariaların evinde kimsecikler kalmamıştı. Hacın’da da Maria’yı soracak bir Türk bulamadı. Maşatlığa gitti. Aç susuz günlerce Maria’nın evini gözetledi maşatlıktan. Ne Maria’yı ne de Maria’nın ailesinden kimseyi göremedi. Maria’nın ailesi ya öldürülmüştü. Ya da Hacın’ı terk etmişlerdi.
Günler sonra çeteler Hacın’ı aldılar. İçlerinde Delice Hacı’da vardı. Delice Hacı doğru Maria’nın evine gitti. Ev alev alev yanıyordu. Canlı namına bir Allah kulu kalmamıştı. Öfkeye geldi Delice Hacı. Avazı çıktığı kadar bağırdı. Ağzına gelen bütün küfürleri etti. Koştu. Koştu. Koştu. Belediye Binası’na vardı. Tekmeledi kapıyı, girdi başkanın odasına. Kimsecikler yoktu odada. Her yeri aradı. Bulamadı başkanı. Öfkesi kabardıkça kabardı. Belediye binasındaki gazyağı deposunu biliyordu. Koştu depoya. Sırtına tulumbayı bağladı. Gaz doldurdu. Geldi başkanın odasına. Her yere gazyağı püskürttü. Bir yandan da bağırıyordu.
“Buradadır o it. Bir yere saklanmıştır. Ahdim var. Yakacağım o iti. İt kimmiş görsün şimdi.”diye avazı çıktığı kadar bağırdı. Görenler, “Delice Hacı tam delirdi.”dediler. Ona engel olmaya çalıştılar. Ama o ateşledi çakmağını. Belediye binası çatır çatır yandı. Söndürmeye çalıştılar ama Türk çeteleri, binayı kurtaramadılar.
Belediye binasının alevleri Delice Hacı’nın yüreğindeki yangını söndürmedi hiçbir zaman. O hep Maria’yı aradı yanık şehrin küllerinde… Evlendi çoluk çocuk sahibi oldu. Ama Maria hiç aklından çıkmadı.
Siz hiç sevdalandınız mı? Yüreğinize basa basa bir sevdayı doldurdunuz mu? Her baktığınız yerde, her konuştuğunuz kelimede, her düşündüğünüz hayalde, sadece ve sadece sevdiğinizi düşündünüz mü? Rüyalarınızda, hayallerinizde hep o oldu mu? Bütün resimler silindi mi gözlerinizden? Varsa o, yoksa o dediniz mi? Eğer unutuyorsanız duyduğunuz iki yaldızlı sözlerle sevdiğinizin cismini, eğer bir an bile ondan başkasını düşünebiliyorsanız, eğer ondan ayrınız, size ait sırlarınız oluyorsa, eğer ondan başkasını özlüyorsanız, Delice Hacı’nın yanık sevdasını anlamanız beklenemez. Sadece dersiniz ki: “Belediye Binasını Delice Hacı yaktı! Ya Delice Hacı’nın yüreğini kim yaktı?
Seni çok sevdim, “Kız Delice Hacı!” iyi ki yüreği olan bir komşuya sahip olmuşum. İyi ki yıllar sonra Hacın Yanık Şehrin Külleri arasında senin sevdanı bulmuşum. Yoksa hep aklımda bana “Kız Ahmet.”diyen Delice Hacı olarak kalacaktın.
Mekanın cennet olsun.
 



           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder