Takvim
yaprakları 18 Ekim 2008 tarihini gösteriyordu. Bu tarih Saimbeyli’nin düşman
işgalinden kurtuluşunun 88. yılıydı. Her zaman olduğu gibi bu yılda acı
hatıralar depreşecek, işgal edilmiş vatan toprağından düşmanın sökülüp atıldığı
gün vatan evlatlarına kurtuluş günü olarak anlatılacaktı. Her ne kadar yaşlılar
“Eski kurtuluş bayramları kalmadı.” dese de, yeni yetişen nesiller de bir gün
aynı sözleri tekrarlayacaklardı.
Ancak,
bu yıl Saimbeyli’de bazı ilkler yaşanıyordu. Değerli büyüğümüz Ahmet Yazıcıoğlu,
ilerlemiş yaşına rağmen her zaman olduğu gibi yine duyarlılık göstermiş Kuvayi
Milliye Kilikya Komutanı Doğan Paşa’nın kızı Ayfer Neyzi Hanımefendi’yi
Saimbeyli’ye davet etmişti. Bildiğim kadarıyla Ayfer Neyzi Hanım’ın
Saimbeyli’ye davet edilmesinde değerli büyüğümüz Mustafa Onar Bey’in önemli
katkıları olmuştu. İlerlemiş yaşına rağmen davete icabet ederek İstanbul’dan
düşüp yollara Saimbeyli’ye gelmesi Ayfer Hanım için bir nezaket ve bir
sorumluluk olduğu kadar, yaşadığımız toprakların düşman işgalinden kurtarılması
için bizzat Mustafa Kemal tarafından görevlendirilen Doğan Paşa’nın kızı olması
bizler için onur vericiydi.
Her
yıl olduğu gibi rutin kutlamaların yanında bu yıl yaşanan farklı bir olay daha
vardı. İlçede bulunan Azmi Yazıcıoğlu Halk Kütüphanesi’nin bir odası uzun bir
çalışmanın sonunda Sayın Ahmet Yazıcıoğlu’nun da katkıları ile minyatür bir
müzeye dönüştürülmüştü. Saimbeyli ilçesine adı verilen, Şehit Kaymakam Saim
Bey’in akrabaları bir süre önce Saim Bey’e ait eşyalarını Saimbeyli Kaymakamlığı
adına bana teslim etmişlerdi. Saim Bey’e ait eşyaları ve ilçenin tarihi
geçmişini hatırlatan bazı eşyaları sergilemek için ilçe kaymakamı Sayın Musa
Sarı’nın da önemli destekleri ile minyatür bir müze meydan gelmişti. O müzenin de
açılışı yapılacaktı. Açılışa Şehit Kaymakam Saim Bey’in akrabaları da davet
edilmişti.
Hem
Saim Bey’in akrabaları, hem de Doğan Paşa’nın kızı Ayfer Neyzi Hanım incelik
gösterip davete icabet ettiler.
Daha
önce Saim Bey’in akrabaları ile tanışmıştım. Ancak, Doğan Paşa’nın kızını ilk
defa görecektim. Doğrusunu söylemek lazımsa paşanın kızını çok merak ediyordum.
Akşamdan
beni telefonla arayan değerli büyüğüm Ahmet Yazıcıoğlu paşanın kızının
geldiğini, öğretmenevinde dinlenmekte olduğunu söyledi. Onunla akşamdan tanışıp
babası ile ilgili anılarını dinlemeyi çok istiyordum. Ancak, yol yorgunluğunu
ve ilerlemiş yaşını dikkate alarak bütün heyecanımı sabaha bıraktım.
18
Ekim sabahıydı. Vakit kaybetmeden öğretmenevine gittim. Değerli büyüğüm Mustafa
Onar, kızı Özen Hanım ve yanlarında yaşı 80 civarında tahmin ettiğim bir hanım
vardı. Onun Doğan Paşanın kızı olduğunu tahmin etmem çok güç olmadı. Hemen
tanıştık. Sevecen, güler yüzlü ve sıcakkanlı olduğu kadar, davranışları,
konuşması ve nezaketi ile de tam bir hanımefendiydi.
Kısa
bir hoş-beşten sonra kendimizi kurtuluş bayramı etkinliklerine kaptırdık. Onun
Doğan Paşa’nın kızı olduğunu öğrenen insanlar ona ayrı bir değer verdiler. O
aslında insanlarımızın beyninde kurtuluş kahramanlarından sadece biri olan
Doğan Paşa’nın kızıydı. İnsanlarımız aradan uzun yıllar da geçse ülkesi için fedakârca
hizmetlerde bulunan değerleri hiç unutmadıklarını adeta haykırırcasına paşanın
kızına sevgi yumağı olarak gösteriyorlardı. O da bunun sorumluluğunu fazlası
ile idrak ediyor ve babasının kızı olduğunu ispat etmek istercesine 83 olmuş
yaşına aldırmadan, yorgunluğunu insanlara belli etmeden Saimbeyli’nin düşman
işgalinden kurtuluşunun 88. yılını doya doya yaşamak istiyordu. Yaşadı da…
1920
yılında Ermenilerce katledilen silahsız Türk evlatlarının anısına yapılan
abideyi kalabalık bir insan grubu ile ziyaret etti.
Bayram
etkinliklerinde tören alanında elleri, sesi ve hepsinden önemlisi yüreği
titreyerek duygularını toplumla paylaştı.
Onun
için ve hepimiz için önemli bir müze açılışı vardı. Şehit Saim Bey anısına
yaptırılan Ahmet Yazıcıoğlu müzesinin açılışına katıldı.
Müze
açılışına ait ilk konuşmayı yapmayı Allah bana nasip etti. Birçok açılışta
görev almış olmama rağmen hiçbirinde bu kadar duygulanmamıştım. Tarih
gözlerimin önünde aktı gitti. Doğan Paşa’yı, Tufan Paşa’yı, Saim Bey’i adı
tarihin sözlü bölümünde kalan onlarca kahramanları düşündüm. Hacın Yanık Şehrin
Hikâyeleri kitabımı yazarken konuştuğum canlı tanıklar.. Araştırdığım onlarca
kaynak, Okuduğum ağıtlar ve karşımda duran Şehit Saim Bey’in akrabaları… Doğan
Paşa’nın kızı, her söylediğim sözde gözleri sulu sulu olan Ahmet Yazıcıoğlu ve
onlarca insanın tarihe şahit olmak istercesine duygulu bakışlarla bizleri
izlemesi ister istemez bizleri duygusal bir ortama sürükledi.
Konuşmasını
yapmak üzere davet ettiğim değerli büyüğüm Ahmet Yazıcıoğlu, gözyaşlarına engel
olamadı. Sözler boğazında düğümlendi. İki damla gözyaşı binlerce kelimenin
anlatamayacağını anlatmayı başardı.
Doğan
Paşa’nın kızı, elleri ve sesi titreyerek ve tarihi sorumluluğu üzerinde
taşıyarak güç de olsa kısa bir konuşma yaptı.
Saim
Bey’in yeğeni Tahir Bey, hem konuştu hem de gözyaşlarını saklayamadı.
Duygusal
bir ortamda Ahmet Yazıcıoğlu müzesini açtık.
Asıl
gezimiz ertesi gün olacaktı. Ertesi gün için bazı planlar yaptık. Yaptığımız
plan üzerine sabah saat dokuzda öğretmenevi önünde bir araya geldik. Ayfer
Neyzi, Mustafa Onar, kızı Özen, şoförümüz Yavuz ve ben, Tufanbeyli istikametine
doğru yol almaya başladık. Ayfer Hanım’la sohbet güzeldi. Saat on gibi
Tufanbeyli’ye girdik.
Tufanbeyli’ye
ilk girişte Tufan Paşa’nın heykeli ile karşılaştık. Tufan Paşa adeta “Durun
bakalım… Nereye gidiyorsunuz?” der gibi bizi karşıladı. Babasının silah
arkadaşı Tufan Paşa’nın heykelini de olsa görmek Ayfer Hanım’ı duygulandırdı. Kim
bilir aklına neler geldi. Eminim “Eğer babam, yaralanmasaydı Saimbeyli’yi
düşmandan Tufan Paşa yerine babam kurtaracaktı.” demiştir.
Tufan
Paşa’nın Tufanbeyli’deki heykelinin yanında teröre verilen şehitlerimiz adına
yaptırılan sembolik anıtı ziyaret ediyoruz. Orada Ayfer Hanım’ın fotoğrafını
çekmek istiyorum.
“Buradaki
şehitlere saygısızlık olur.” diye itiraz ediyor.
Davranışından
çok etkileniyorum.
Aklıma
şehit cenazelerinde poz yarışına girişen insanlar geliyor. “Ne asil bir
davranış” diye düşünüyorum. Orada şehitlerin mezarlarının olmadığını, sadece
sembolik bir anıt olduğunu izah etmem üzerine fotoğraf çektiriyor.
O
gün Tufanbeyli’yi, Tufanbeyli’nin tarihi Şar Köyünü, babası Doğan Bey’in
yaralandığında gittiği Pekmezli köyünü ve nihayet Doğan Paşa’nın vurulduğu ve
adının verildiği Doğanbeyli köyünü ziyaret ettik.
Köye
girdiğimizde köylülerin köy meydanında toplandıklarını gördük. Kadın, kız,
yaşlı, genç ve çocuklar paşanın kızını bekliyordu. Herkes meraklı gözlerle
paşanın kızını izliyordu. Ayfer Hanım çok duygulandı. Sanki köye gelen paşanın
kızı değil de paşanın ta kendisiydi. Ahde vefa bu olsa gerek… Doğanbeyli Köyü
sakinleri köylerinin adını taşıdığı Doğan Paşayı hiç unutmamışlardı. Kadınlar,
kızlar Ayfer Hanım’a sarıldılar. Ayfer Hanım çok güzel duygular içerisindeydi.
Herkesle ayrı ayrı ilgilenmek istiyordu. Köy halkına karşı önce Mustafa Onar,
sonra Ayfer Hanım birer konuşma yaptılar. Ayfer Hanım konuşurken bazı
yaşlıların gözlerinin sulandıklarını gördüm. Herkes duygusal anlar yaşıyordu.
Ama Ayfer Hanım başka bir duygu yaşıyordu. Bana döndü.
“Ahmet
Bey, hayatımda hiç bu kadar duygulanmamıştım. Şu insanlarımızın güzelliğine
bak. Ne kadar içten, ne kadar samimiler. Çok mutlu oldum.” dedi.
Doğan
Paşa’nın köy meydanındaki heykelinin önünde Ayfer Hanım’la köylülerin fotoğraf
çekilmelerinden sonra, Mustafa Onar bize köyü gezdirdi. Doğan Paşa’nın
yaralandığı yeri gösterdi. Babasının yaralandığı yeri öğrenen Ayfer Neyzi Hanım’ın
yüzünün sarardığını hissettim. Elbette bir çocuk için, hele bir kız çocuğu için
babasının vurulduğu mekânı görmek kolay değildi.
Arkamızda
Doğanbeyli Köyü, yolumuz Saimbeyli’ye doğru ilerlerken bir süre arabada çıt
çıkmadı. Herkes bir hayal âlemindeydi. Ama emininim ki Paşanın Kızı hep
babasını düşündü. Onunla gurur duydu. “İyi ki Doğan Paşa’nın kızıyım.” dedi.
Sen
çok yaşa Paşa’nın Kızı… Hem geçmişini unutmadığın, hem de bizlere hürriyet
meşalesini yakan, kan dökülse de istiklalin doyumsuz hazzını yaşatan bir
babanın, bizim insanımızla omuz omuza
vererek mücadele etmesini bizlere hatırlattığın için…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder