15 Nisan 2013 Pazartesi

PAŞANIN KIZI


 
 

Takvim yaprakları 18 Ekim 2008 tarihini gösteriyordu. Bu tarih Saimbeyli’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 88. yılıydı. Her zaman olduğu gibi bu yılda acı hatıralar depreşecek, işgal edilmiş vatan toprağından düşmanın sökülüp atıldığı gün vatan evlatlarına kurtuluş günü olarak anlatılacaktı. Her ne kadar yaşlılar “Eski kurtuluş bayramları kalmadı.” dese de, yeni yetişen nesiller de bir gün aynı sözleri tekrarlayacaklardı.

Ancak, bu yıl Saimbeyli’de bazı ilkler yaşanıyordu. Değerli büyüğümüz Ahmet Yazıcıoğlu, ilerlemiş yaşına rağmen her zaman olduğu gibi yine duyarlılık göstermiş Kuvayi Milliye Kilikya Komutanı Doğan Paşa’nın kızı Ayfer Neyzi Hanımefendi’yi Saimbeyli’ye davet etmişti. Bildiğim kadarıyla Ayfer Neyzi Hanım’ın Saimbeyli’ye davet edilmesinde değerli büyüğümüz Mustafa Onar Bey’in önemli katkıları olmuştu. İlerlemiş yaşına rağmen davete icabet ederek İstanbul’dan düşüp yollara Saimbeyli’ye gelmesi Ayfer Hanım için bir nezaket ve bir sorumluluk olduğu kadar, yaşadığımız toprakların düşman işgalinden kurtarılması için bizzat Mustafa Kemal tarafından görevlendirilen Doğan Paşa’nın kızı olması bizler için onur vericiydi.

Her yıl olduğu gibi rutin kutlamaların yanında bu yıl yaşanan farklı bir olay daha vardı. İlçede bulunan Azmi Yazıcıoğlu Halk Kütüphanesi’nin bir odası uzun bir çalışmanın sonunda Sayın Ahmet Yazıcıoğlu’nun da katkıları ile minyatür bir müzeye dönüştürülmüştü. Saimbeyli ilçesine adı verilen, Şehit Kaymakam Saim Bey’in akrabaları bir süre önce Saim Bey’e ait eşyalarını Saimbeyli Kaymakamlığı adına bana teslim etmişlerdi. Saim Bey’e ait eşyaları ve ilçenin tarihi geçmişini hatırlatan bazı eşyaları sergilemek için ilçe kaymakamı Sayın Musa Sarı’nın da önemli destekleri ile minyatür bir müze meydan gelmişti. O müzenin de açılışı yapılacaktı. Açılışa Şehit Kaymakam Saim Bey’in akrabaları da davet edilmişti.

Hem Saim Bey’in akrabaları, hem de Doğan Paşa’nın kızı Ayfer Neyzi Hanım incelik gösterip davete icabet ettiler.

Daha önce Saim Bey’in akrabaları ile tanışmıştım. Ancak, Doğan Paşa’nın kızını ilk defa görecektim. Doğrusunu söylemek lazımsa paşanın kızını çok merak ediyordum.

Akşamdan beni telefonla arayan değerli büyüğüm Ahmet Yazıcıoğlu paşanın kızının geldiğini, öğretmenevinde dinlenmekte olduğunu söyledi. Onunla akşamdan tanışıp babası ile ilgili anılarını dinlemeyi çok istiyordum. Ancak, yol yorgunluğunu ve ilerlemiş yaşını dikkate alarak bütün heyecanımı sabaha bıraktım.

18 Ekim sabahıydı. Vakit kaybetmeden öğretmenevine gittim. Değerli büyüğüm Mustafa Onar, kızı Özen Hanım ve yanlarında yaşı 80 civarında tahmin ettiğim bir hanım vardı. Onun Doğan Paşanın kızı olduğunu tahmin etmem çok güç olmadı. Hemen tanıştık. Sevecen, güler yüzlü ve sıcakkanlı olduğu kadar, davranışları, konuşması ve nezaketi ile de tam bir hanımefendiydi.

Kısa bir hoş-beşten sonra kendimizi kurtuluş bayramı etkinliklerine kaptırdık. Onun Doğan Paşa’nın kızı olduğunu öğrenen insanlar ona ayrı bir değer verdiler. O aslında insanlarımızın beyninde kurtuluş kahramanlarından sadece biri olan Doğan Paşa’nın kızıydı. İnsanlarımız aradan uzun yıllar da geçse ülkesi için fedakârca hizmetlerde bulunan değerleri hiç unutmadıklarını adeta haykırırcasına paşanın kızına sevgi yumağı olarak gösteriyorlardı. O da bunun sorumluluğunu fazlası ile idrak ediyor ve babasının kızı olduğunu ispat etmek istercesine 83 olmuş yaşına aldırmadan, yorgunluğunu insanlara belli etmeden Saimbeyli’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 88. yılını doya doya yaşamak istiyordu. Yaşadı da…


1920 yılında Ermenilerce katledilen silahsız Türk evlatlarının anısına yapılan abideyi kalabalık bir insan grubu ile ziyaret etti. 

Bayram etkinliklerinde tören alanında elleri, sesi ve hepsinden önemlisi yüreği titreyerek duygularını toplumla paylaştı.

Onun için ve hepimiz için önemli bir müze açılışı vardı. Şehit Saim Bey anısına yaptırılan Ahmet Yazıcıoğlu müzesinin açılışına katıldı.

Müze açılışına ait ilk konuşmayı yapmayı Allah bana nasip etti. Birçok açılışta görev almış olmama rağmen hiçbirinde bu kadar duygulanmamıştım. Tarih gözlerimin önünde aktı gitti. Doğan Paşa’yı, Tufan Paşa’yı, Saim Bey’i adı tarihin sözlü bölümünde kalan onlarca kahramanları düşündüm. Hacın Yanık Şehrin Hikâyeleri kitabımı yazarken konuştuğum canlı tanıklar.. Araştırdığım onlarca kaynak, Okuduğum ağıtlar ve karşımda duran Şehit Saim Bey’in akrabaları… Doğan Paşa’nın kızı, her söylediğim sözde gözleri sulu sulu olan Ahmet Yazıcıoğlu ve onlarca insanın tarihe şahit olmak istercesine duygulu bakışlarla bizleri izlemesi ister istemez bizleri duygusal bir ortama sürükledi.

Konuşmasını yapmak üzere davet ettiğim değerli büyüğüm Ahmet Yazıcıoğlu, gözyaşlarına engel olamadı. Sözler boğazında düğümlendi. İki damla gözyaşı binlerce kelimenin anlatamayacağını anlatmayı başardı.

Doğan Paşa’nın kızı, elleri ve sesi titreyerek ve tarihi sorumluluğu üzerinde taşıyarak güç de olsa kısa bir konuşma yaptı.

Saim Bey’in yeğeni Tahir Bey, hem konuştu hem de gözyaşlarını saklayamadı.

Duygusal bir ortamda Ahmet Yazıcıoğlu müzesini açtık.

Asıl gezimiz ertesi gün olacaktı. Ertesi gün için bazı planlar yaptık. Yaptığımız plan üzerine sabah saat dokuzda öğretmenevi önünde bir araya geldik. Ayfer Neyzi, Mustafa Onar, kızı Özen, şoförümüz Yavuz ve ben, Tufanbeyli istikametine doğru yol almaya başladık. Ayfer Hanım’la sohbet güzeldi. Saat on gibi Tufanbeyli’ye girdik.

Tufanbeyli’ye ilk girişte Tufan Paşa’nın heykeli ile karşılaştık. Tufan Paşa adeta “Durun bakalım… Nereye gidiyorsunuz?” der gibi bizi karşıladı. Babasının silah arkadaşı Tufan Paşa’nın heykelini de olsa görmek Ayfer Hanım’ı duygulandırdı. Kim bilir aklına neler geldi. Eminim “Eğer babam, yaralanmasaydı Saimbeyli’yi düşmandan Tufan Paşa yerine babam kurtaracaktı.” demiştir.

Tufan Paşa’nın Tufanbeyli’deki heykelinin yanında teröre verilen şehitlerimiz adına yaptırılan sembolik anıtı ziyaret ediyoruz. Orada Ayfer Hanım’ın fotoğrafını çekmek istiyorum.

“Buradaki şehitlere saygısızlık olur.” diye itiraz ediyor.

Davranışından çok etkileniyorum.

Aklıma şehit cenazelerinde poz yarışına girişen insanlar geliyor. “Ne asil bir davranış” diye düşünüyorum. Orada şehitlerin mezarlarının olmadığını, sadece sembolik bir anıt olduğunu izah etmem üzerine fotoğraf çektiriyor.

O gün Tufanbeyli’yi, Tufanbeyli’nin tarihi Şar Köyünü, babası Doğan Bey’in yaralandığında gittiği Pekmezli köyünü ve nihayet Doğan Paşa’nın vurulduğu ve adının verildiği Doğanbeyli köyünü ziyaret ettik.

Köye girdiğimizde köylülerin köy meydanında toplandıklarını gördük. Kadın, kız, yaşlı, genç ve çocuklar paşanın kızını bekliyordu. Herkes meraklı gözlerle paşanın kızını izliyordu. Ayfer Hanım çok duygulandı. Sanki köye gelen paşanın kızı değil de paşanın ta kendisiydi. Ahde vefa bu olsa gerek… Doğanbeyli Köyü sakinleri köylerinin adını taşıdığı Doğan Paşayı hiç unutmamışlardı. Kadınlar, kızlar Ayfer Hanım’a sarıldılar. Ayfer Hanım çok güzel duygular içerisindeydi. Herkesle ayrı ayrı ilgilenmek istiyordu. Köy halkına karşı önce Mustafa Onar, sonra Ayfer Hanım birer konuşma yaptılar. Ayfer Hanım konuşurken bazı yaşlıların gözlerinin sulandıklarını gördüm. Herkes duygusal anlar yaşıyordu. Ama Ayfer Hanım başka bir duygu yaşıyordu. Bana döndü.

“Ahmet Bey, hayatımda hiç bu kadar duygulanmamıştım. Şu insanlarımızın güzelliğine bak. Ne kadar içten, ne kadar samimiler. Çok mutlu oldum.” dedi.


Doğan Paşa’nın köy meydanındaki heykelinin önünde Ayfer Hanım’la köylülerin fotoğraf çekilmelerinden sonra, Mustafa Onar bize köyü gezdirdi. Doğan Paşa’nın yaralandığı yeri gösterdi. Babasının yaralandığı yeri öğrenen Ayfer Neyzi Hanım’ın yüzünün sarardığını hissettim. Elbette bir çocuk için, hele bir kız çocuğu için babasının vurulduğu mekânı görmek kolay değildi.

Arkamızda Doğanbeyli Köyü, yolumuz Saimbeyli’ye doğru ilerlerken bir süre arabada çıt çıkmadı. Herkes bir hayal âlemindeydi. Ama emininim ki Paşanın Kızı hep babasını düşündü. Onunla gurur duydu. “İyi ki Doğan Paşa’nın kızıyım.” dedi.

Sen çok yaşa Paşa’nın Kızı… Hem geçmişini unutmadığın, hem de bizlere hürriyet meşalesini yakan, kan dökülse de istiklalin doyumsuz hazzını yaşatan bir babanın,  bizim insanımızla omuz omuza vererek mücadele etmesini bizlere hatırlattığın için…
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder