15 Nisan 2013 Pazartesi

İKİ ZİYARETİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ


 



 
ARJANTİNLİ KONUKLAR NE DEDİLER?

            Mayıs 2009’du. Saimbeyli Kaymakamı Musa Sarı, sekreteri aracılığı ile beni makamına davet etti. Makama vardığımda Kaymakam Bey yalnızdı.1920 öncesi Hacın ile ilgili benden bazı bilgi taleplerinde bulundu. Ben de bildiğim kadar, özet olarak bazı bilgiler verdim. Verdiğim bilgileri kısa kısa not etti. Bu bilgileri ne için istediğini, neden not ettiğini bilmiyordum. Görüşmemiz bitmiş, tam ayrılacaktım ki:

            “Hacın’da yaşayan Terziyanları tanıyor musun?” dedi.

            O anda aklıma Terziyan Aram geldi. Deme ki aklıma Terziyan aram gelince yüzümün şekli de değişti. Belki de farkına varmadan sert bir ses tonu ile:

            “Hacın’ı kana bulayan aile! Aram Çavuş işte onlardan.”dedim.

            Kaymakam Bey, Terziyanlar hakkında geniş bir araştırma yapmamı rica etti. Ve makamdan ayrıldım.

            Kaymakam Bey beni ne için çağırmıştı. Bu bilgileri neden alma ihtiyacı hissetmişti bilmiyordum. Ama bana verilen bir görev vardı. Ben de ulaşabildiğim kaynaklardan Hacınlı Terziyanlar hakkında bazı araştırmalar yaptım. Kaymakam Bey birkaç gün sonra yine beni telefonla aradı. Terziyanlar ile ilgili yaptığım araştırmaları sordu. Bilgilerimi telefonla aktardım. Teşekkür etti ve telefonu kapattı.

            Devlet terbiyem gereği, Kaymakam Bey’e bu bilgileri ne için araştırdığını sormadım. Ama Kaymakam Bey’in ses tonundan öyle anlıyordum ki, benim verdiğim bilgiler onu rahatsız ediyordu. Belki de ben Terziyanlara karşı çok olumsuz bilgiler veriyordum. Belki de “Terziyanlar” ailesini her duyduğumda aklıma Aram Çavuş geliyor ve Aram Çavuş’un Hacın’da yaptıkları benim öfkemi kabartıyordu.

Aradan bir iki gün geçti. Kaymakam Musa Bey bu defa beni cep telefonumdan aradı.

“Ahmet Bey, makamıma gelir misin? Biraz acele edersen iyi olur!” dedi.

Acele ile kaymakamlık makamına gittim. Makama girdiğimde Cengiz Kahveci ile Kaymakam Bey birlikteydiler. Belli ki çok önemli bir konu konuşuyorlardı. Kaymakam Bey sözü uzatmadan direk bana dönerek:

“Ahmet Bey, birazdan iki konuğumuz gelecek. Sizin de yanımda olmanızı istiyorum. Ancak bir tatsızlık olmasını istemiyorum!” dedi.

Konuyu anlamamıştım.

“Gelenler kim, Kaymakam Bey?”dedim.

“Arjantin ekonomi bakanı ve eşi…”

“Hoş geldiler, safa geldiler. Neden tatsızlık olsun ki?” dedim.

Kaymakam Bey hafif gülümsedi.

“Sen Terziyanları pek sevmezsin. Sayın bakanın eşi Terziyanlardanmış!”

Konuyu ben anladım. Demek ki Kaymakam Bey günlerdir bu gelecek konuklar için bir ön çalışma yapıyormuş. Ben bilgileri verirken de Terziyanlar ile ilgili çok olumlu sözler söylememiş olacağım ki Kaymakam Bey bazı tereddütler yaşamış. Kaymakam Bey’e:

“Kaymakam Bey, benim Terziyanları çok sevmediğim doğru. Ancak kimseye kan davası gütmüyorum. Aram Çavuş’un yaptıklarının hesabını torunlarından soracak değilim. Ayrıca ben devlet tecrübesi olan birisiyim. Görevim neyse ülkemi en iyi şekilde temsil edebilirim. Ama sizin tereddütleriniz varsa bu ziyarette bulunmayabilirim.” dedim.

Kaymakam Bey, benim mutlaka konukların yanında olmamı rica etti. Kısa bir süre sonra da beklenen konuklar geldi.

Gelen konuklarımız Arjantin eski ekonomi bakanı Domingo Cavollo, eşi Sonia Cavallo ve onlarla birlikte iki Türk rehberdi.

Bir süre kaymakamlık makamında sohbet ettik. Sohbetimizde Sonia Cavallo’nun Kaymakam Bey’e bildirildiği gibi Terziyanlar’dan olmadığını öğrendik. Sonia Hanım; babasının Hacın doğumlu Asador Abrazian, annesinin Sedrak Şıkırdımyan’ın kızı olduğunu, anne ve baba tarafından Hacınlı olduğunu söyledi. Sonia Hanım:

“Babam beş yaşındayken, ailesi 1914 yılında Hacın’dan ayrılmış. Önce Suriye’ye daha sonra da Arjantin’e gitmişler.”dedi.

 Ben sordum:

“Arjantin’de Hacınlı çok mu?

“Çok!”

“Ne kadar var?”

“Sayılarını bilmiyorum. Ama çok sayıda Hacınlı Arjantin’de yaşıyor!”

“O Hacınlılar Arjantin’de ne işlerle uğraşırlar?”

“Her işte varlar. Ama Edvar Örnek adlı bir Hacınlı var. O Arjantin’in vergi rekortmeni!”

“Arjantin’in en zengini o mu?”

“Evet!”

“Hacınlıları orda ne diye tanırlar?”

“Arjantin’de bir yer var. Orda Hacınlılara “Hacinsis” derler.

“Hacınsis” kelimesini yanlarında bulunan tercümanlar “Hacınlılar” olarak tercüme ettiler. Bu demekti ki Arjantin’de çok sayıda Hacınlı vardı. Ben hemen:

“Öyle anlıyorum ki Arjantinde çok sayıda Hacın Ermeni’si var?”

Türkçeyi anlayıp, ancak konuşamayan Sonia Hanım, Türkçe olarak:

“Evet, evet!” dedi.

“Ama Ermeni diasporası, Hacın’dan Hiç Ermeni çıkmadığını, hepsinin Türkler tarafından öldürüldüğünü söylüyor. Bu bir çelişki değil mi?” diye sordum.

Sonia Hanım:

“Biz diaspora gibi düşünmüyoruz!” dedi.

Bir süre daha makamda sohbet ettikten sonra ilçenin tarihi yerlerini konuklarımıza gezdirdik. Sonia Hanım doğal olarak her gezdiği mekânda duygusal anlar yaşadı. Babası Asador, sağlığında onlara sürekli Hacın’dan bahsetmişti. Evlerinden, bahçelerinden, Hacın’dan akan Çatak ve Kirkot derelerinden… Taş fırında pişen ekmekten… O da babasından duyduklarını bizlerle paylaştı.

Kale kiliseye geldiğimizde gözleri sulandı. Sulanan gözlerini gizlemek için siyah gözlüklerini taktı. Kilisede kendi kendine dua etti. Yanına getirdiği küçük bir poşete bir avuç toprak doldurdu. O toprağı babasının mezarına koyacağını söyledi.

Vatandan uzak kalmak elbette kolay değildi. Hacın onun babasının da vatanıydı. Ben onu anlayışla karşıladım. Ama onların da bizleri anlaması lazımdı. Kale ve etrafını gezdikten sonra:

“Biraz da Kirkot tarafını gezelim.” dedim. Onları Hacın dönemindeki İslam Mahallesi’ne götürdüm. Orada Domingo Cavollo’ya:

“İşte burası da İslam Mahallesi!” dedim.

Cavollo çok zeki ve kıvrak zekâya sahip bir adam. Durdu ve baktı.

“Bir dakika, dedi. Hani burada hiç ev yok. Ermeni evleri yakıldı. Bunu biliyoruz. Ya İslam evlerine ne oldu?”

Ben aslında bu soruyu bekliyordum.

“İşte asıl sorun burada, dedim. Biz işte dünyaya bunu anlatamıyoruz. Önce Ermeniler İslam Mahallesi’ni yaktılar. Sonra da bütün Hacın yandı.”

Cavollo’nun dudaklarından şu cümleler çıktı:

Bize bunları hiç anlatmıyorlar!”

Elbette bizim Ermeni diasporadan “Biz önce İslam Mahallesi’ni yaktık. Canı yanan Türk Milleti de sonra bize karşılığını verdi.”diyecek halleri yok. Ama bize düşen bir görev var. Biz bütün gerçekleri ile dünyanın her yerine bu ve buna benzer olayları anlatmalıyız. Elimizde bulunan bütün imkânları seferber etmeliyiz. Öyle çalışmalıyız ki, beyinlere yer eden “Ermeni Soykırım” İddiasını her fırsatta çürütmeliyiz. Öfkeye kapılmadan, komplekse girmeden… Ama her şeyden önce kendi değer yargılarına sahip Türk aydınlarını yetiştirmeliyiz. Zira biz en çok kendi insanımıza kendi davamızı anlatmakta zorlanıyoruz. Yabancılara ne diyebiliriz?

Takvim yaprakları 26 Mayıs 2009’u gösteriyordu. Cavollo ailesi ile birlikte bir gün geçirdik. Şehit Saim Bey Müzesi’ni, Obruk Şelalesi’ni ve ilçeyi onlara gezdirdik.

Sonia Cavollo babasının çocukluk yıllarında yaşadığı yerler de hüzünlü bir gün geçirdi. Kim bilir neler düşündü? Ama her halinden çok duygusal anlar yaşadığı belli oluyordu. Akşamüzeri vedalaşırken çok mutluydu.


Şehit Saim Bey müzesini ziyaret... Ben, Sonia ve Dominga Cavollo.



 
 
 
 
 
 
 
 
 
AMERİKA’DA BİR HACINLI

Aradan çok fazla zaman geçmedi. 29 Haziran 2009’da yeni bir konuk kapımızı çaldı. Bu defa gelen konuğumuz Amerikalıydı. Bernard K.MELEKIAN… Aslında babası Hacınlı, kendisi Amerikalı demek daha doğru olurdu.

Kendi anlattığına göre, Bernard K.MELEKIAN bir polis görevlisi. Amerika’da California eyaleti Pasadena Polis Departmanında görev yapıyor. California eyaletinin dördüncü büyük şehrinin Emniyet Müdürüymüş. Kendisine bağlı 300 civarında polis birimi varmış. Arkadaşları ile birlikte İstanbul’a gelmiş. Türkiye’ye gelince baba yurdunu görmek istemiş. Edindiği Türk arkadaşları da onu baba yurduna getirmişler. Cavollo ailesi ile ilgilendiğimiz gibi onunla da ilgilendik. İlçenin tarihi mekânlarını o na da gezdirdik. Onunla da hemen hemen Cavollo ailesi ile konuştuklarımızı konuştuk.

Bernard K.MELEKIAN Hacın’da yaşayan Sabuncuyan ailesindenmiş.

Cavollo ailesine sorduğum bir sorunun benzerini yine Bernard K.MELEKIAN’A da sordum:

“Amerika’da Hacınlı Ermeni çok var mı?”

Aldığım cevap aynıydı.

“Var!”

“Ekonomik durumları nasıl?”

“Çok iyi!”

“Önemli makam ve mevkiler de varlar mı?”

“Var. Ben çok büyük bir kentin Emniyet Müdürüyüm!”

Bu sorular basit gibi gelebilir sizlere. Bana göre iki şey önemli. Birincisi bu basit sorularla anlıyoruz ki Ermeni diasporasının ileri attığı “Hacın’da kırk bin Ermeni Türkler tarafından katledildi.” İddiası tepeden tırnağa bir yalan. Birincisi Hacın’da hiçbir dönemde kırk bin Ermeni yaşamadı. İkincisi Hacın’da öldürüldü denilen Ermeniler dünyanın çeşitli yerlerinde olduğu gibi, Arjantin ve Amerika’da yaşıyorlar. Hem de varlıklı bir hayat sürdürüyorlar.

Diğer önemli olan bir konu da, Ermeniler batı dünyasında her yere dağılarak Hıristiyan âleminde önemli bir güç oldular. Hem para, hem de kariyer sahibi olmaları Ermeni diasporasının git gide güçlendiğini gösteriyor. Bizim ilçemizi ziyarete gelen iki kişinin de verdiği bilgiler gelecek yıllarda “Ermeni Soykırım” iddialarının başımızı daha çok ağrıtacağının birer işaretidir.

Bernard K.MELEKIAN iyi yetişmiş bir bürokrat olarak kelimeleri seçe seçe konuştu. Türk misafirperverliğine sık sık vurgu yaptı. Yaşanılan acı olaylardan çok üzüntü duyduğunu. Babasının doğduğu toprakları gördüğü için de çok mutlu olduğunu söyledi. Bizimle genellikle dostluk üzerine konuştu. Ailesinin de kendisine çok güzel dostluklardan bahsettiğini söyledi. Ama tarihi Hacın şehrini seyrederken de duygulanmadan edemedi.



Bernard K.MELEKIAN’da Şehit Kaymakam Saim Bey Müzesi’ni gezenler arasında yerini aldı.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder