Mayıs 2009’du. Saimbeyli Kaymakamı Musa Sarı, sekreteri
aracılığı ile beni makamına davet etti. Makama vardığımda Kaymakam Bey
yalnızdı.1920 öncesi Hacın ile ilgili benden bazı bilgi taleplerinde bulundu.
Ben de bildiğim kadar, özet olarak bazı bilgiler verdim. Verdiğim bilgileri
kısa kısa not etti. Bu bilgileri ne için istediğini, neden not ettiğini
bilmiyordum. Görüşmemiz bitmiş, tam ayrılacaktım ki:
“Hacın’da yaşayan Terziyanları tanıyor musun?” dedi.
O anda aklıma Terziyan Aram geldi. Deme ki aklıma Terziyan
aram gelince yüzümün şekli de değişti. Belki de farkına varmadan sert bir ses
tonu ile:
“Hacın’ı kana bulayan aile! Aram Çavuş işte
onlardan.”dedim.
Kaymakam Bey, Terziyanlar hakkında geniş bir araştırma
yapmamı rica etti. Ve makamdan ayrıldım.
Kaymakam Bey beni ne için çağırmıştı. Bu bilgileri neden
alma ihtiyacı hissetmişti bilmiyordum. Ama bana verilen bir görev vardı. Ben de
ulaşabildiğim kaynaklardan Hacınlı Terziyanlar hakkında bazı araştırmalar
yaptım. Kaymakam Bey birkaç gün sonra yine beni telefonla aradı. Terziyanlar
ile ilgili yaptığım araştırmaları sordu. Bilgilerimi telefonla aktardım.
Teşekkür etti ve telefonu kapattı.
Devlet terbiyem gereği, Kaymakam Bey’e bu bilgileri ne
için araştırdığını sormadım. Ama Kaymakam Bey’in ses tonundan öyle anlıyordum
ki, benim verdiğim bilgiler onu rahatsız ediyordu. Belki de ben Terziyanlara
karşı çok olumsuz bilgiler veriyordum. Belki de “Terziyanlar” ailesini her
duyduğumda aklıma Aram Çavuş geliyor ve Aram Çavuş’un Hacın’da yaptıkları benim
öfkemi kabartıyordu.
Aradan
bir iki gün geçti. Kaymakam Musa Bey bu defa beni cep telefonumdan aradı.
“Ahmet
Bey, makamıma gelir misin? Biraz acele edersen iyi olur!” dedi.
Acele
ile kaymakamlık makamına gittim. Makama girdiğimde Cengiz Kahveci ile Kaymakam
Bey birlikteydiler. Belli ki çok önemli bir konu konuşuyorlardı. Kaymakam Bey
sözü uzatmadan direk bana dönerek:
“Ahmet
Bey, birazdan iki konuğumuz gelecek. Sizin de yanımda olmanızı istiyorum. Ancak
bir tatsızlık olmasını istemiyorum!” dedi.
Konuyu
anlamamıştım.
“Gelenler
kim, Kaymakam Bey?”dedim.
“Arjantin
ekonomi bakanı ve eşi…”
“Hoş
geldiler, safa geldiler. Neden tatsızlık olsun ki?” dedim.
Kaymakam
Bey hafif gülümsedi.
“Sen
Terziyanları pek sevmezsin. Sayın bakanın eşi Terziyanlardanmış!”
Konuyu
ben anladım. Demek ki Kaymakam Bey günlerdir bu gelecek konuklar için bir ön
çalışma yapıyormuş. Ben bilgileri verirken de Terziyanlar ile ilgili çok olumlu
sözler söylememiş olacağım ki Kaymakam Bey bazı tereddütler yaşamış. Kaymakam
Bey’e:
“Kaymakam
Bey, benim Terziyanları çok sevmediğim doğru. Ancak kimseye kan davası
gütmüyorum. Aram Çavuş’un yaptıklarının hesabını torunlarından soracak değilim.
Ayrıca ben devlet tecrübesi olan birisiyim. Görevim neyse ülkemi en iyi şekilde
temsil edebilirim. Ama sizin tereddütleriniz varsa bu ziyarette bulunmayabilirim.”
dedim.
Kaymakam
Bey, benim mutlaka konukların yanında olmamı rica etti. Kısa bir süre sonra da
beklenen konuklar geldi.
Gelen
konuklarımız Arjantin eski ekonomi bakanı Domingo Cavollo, eşi Sonia Cavallo ve
onlarla birlikte iki Türk rehberdi.
Bir
süre kaymakamlık makamında sohbet ettik. Sohbetimizde Sonia Cavallo’nun
Kaymakam Bey’e bildirildiği gibi Terziyanlar’dan olmadığını öğrendik. Sonia
Hanım; babasının Hacın doğumlu Asador Abrazian, annesinin Sedrak Şıkırdımyan’ın
kızı olduğunu, anne ve baba tarafından Hacınlı olduğunu söyledi. Sonia Hanım:
“Babam
beş yaşındayken, ailesi 1914 yılında Hacın’dan ayrılmış. Önce Suriye’ye daha
sonra da Arjantin’e gitmişler.”dedi.
Ben sordum:
“Arjantin’de
Hacınlı çok mu?
“Çok!”
“Ne
kadar var?”
“Sayılarını
bilmiyorum. Ama çok sayıda Hacınlı Arjantin’de yaşıyor!”
“O
Hacınlılar Arjantin’de ne işlerle uğraşırlar?”
“Her
işte varlar. Ama Edvar Örnek adlı bir Hacınlı var. O Arjantin’in vergi
rekortmeni!”
“Arjantin’in
en zengini o mu?”
“Evet!”
“Hacınlıları
orda ne diye tanırlar?”
“Arjantin’de
bir yer var. Orda Hacınlılara “Hacinsis” derler.
“Hacınsis”
kelimesini yanlarında bulunan tercümanlar “Hacınlılar” olarak tercüme ettiler.
Bu demekti ki Arjantin’de çok sayıda Hacınlı vardı. Ben hemen:
“Öyle
anlıyorum ki Arjantinde çok sayıda Hacın Ermeni’si var?”
Türkçeyi
anlayıp, ancak konuşamayan Sonia Hanım, Türkçe olarak:
“Evet,
evet!” dedi.
“Ama
Ermeni diasporası, Hacın’dan Hiç Ermeni çıkmadığını, hepsinin Türkler
tarafından öldürüldüğünü söylüyor. Bu bir çelişki değil mi?” diye sordum.
Sonia
Hanım:
“Biz
diaspora gibi düşünmüyoruz!” dedi.
Bir
süre daha makamda sohbet ettikten sonra ilçenin tarihi yerlerini konuklarımıza
gezdirdik. Sonia Hanım doğal olarak her gezdiği mekânda duygusal anlar yaşadı. Babası
Asador, sağlığında onlara sürekli Hacın’dan bahsetmişti. Evlerinden,
bahçelerinden, Hacın’dan akan Çatak ve Kirkot derelerinden… Taş fırında pişen
ekmekten… O da babasından duyduklarını bizlerle paylaştı.
Kale
kiliseye geldiğimizde gözleri sulandı. Sulanan gözlerini gizlemek için siyah
gözlüklerini taktı. Kilisede kendi kendine dua etti. Yanına getirdiği küçük bir
poşete bir avuç toprak doldurdu. O toprağı babasının mezarına koyacağını
söyledi.
Vatandan
uzak kalmak elbette kolay değildi. Hacın onun babasının da vatanıydı. Ben onu
anlayışla karşıladım. Ama onların da bizleri anlaması lazımdı. Kale ve etrafını
gezdikten sonra:
“Biraz
da Kirkot tarafını gezelim.” dedim. Onları Hacın dönemindeki İslam Mahallesi’ne
götürdüm. Orada Domingo Cavollo’ya:
“İşte
burası da İslam Mahallesi!” dedim.
Cavollo
çok zeki ve kıvrak zekâya sahip bir adam. Durdu ve baktı.
“Bir
dakika, dedi. Hani burada hiç ev yok. Ermeni evleri yakıldı. Bunu biliyoruz. Ya
İslam evlerine ne oldu?”
Ben
aslında bu soruyu bekliyordum.
“İşte
asıl sorun burada, dedim. Biz işte dünyaya bunu anlatamıyoruz. Önce Ermeniler
İslam Mahallesi’ni yaktılar. Sonra da bütün Hacın yandı.”
Cavollo’nun
dudaklarından şu cümleler çıktı:
“Bize
bunları hiç anlatmıyorlar!”
Elbette
bizim Ermeni diasporadan “Biz önce İslam Mahallesi’ni yaktık. Canı yanan Türk
Milleti de sonra bize karşılığını verdi.”diyecek halleri yok. Ama bize düşen
bir görev var. Biz bütün gerçekleri ile dünyanın her yerine bu ve buna benzer
olayları anlatmalıyız. Elimizde bulunan bütün imkânları seferber etmeliyiz.
Öyle çalışmalıyız ki, beyinlere yer eden “Ermeni Soykırım” İddiasını her
fırsatta çürütmeliyiz. Öfkeye kapılmadan, komplekse girmeden… Ama her şeyden
önce kendi değer yargılarına sahip Türk aydınlarını yetiştirmeliyiz. Zira biz
en çok kendi insanımıza kendi davamızı anlatmakta zorlanıyoruz. Yabancılara ne
diyebiliriz?
Takvim
yaprakları 26 Mayıs 2009’u gösteriyordu. Cavollo ailesi ile birlikte bir gün
geçirdik. Şehit Saim Bey Müzesi’ni, Obruk Şelalesi’ni ve ilçeyi onlara gezdirdik.
Sonia
Cavollo babasının çocukluk yıllarında yaşadığı yerler de hüzünlü bir gün
geçirdi. Kim bilir neler düşündü? Ama her halinden çok duygusal anlar yaşadığı
belli oluyordu. Akşamüzeri vedalaşırken çok mutluydu.
Şehit Saim Bey müzesini
ziyaret... Ben, Sonia ve Dominga Cavollo.
AMERİKA’DA
BİR HACINLI
Aradan
çok fazla zaman geçmedi. 29 Haziran 2009’da yeni bir konuk kapımızı çaldı. Bu
defa gelen konuğumuz Amerikalıydı. Bernard K.MELEKIAN… Aslında babası Hacınlı,
kendisi Amerikalı demek daha doğru olurdu.
Kendi
anlattığına göre, Bernard K.MELEKIAN bir polis görevlisi. Amerika’da California
eyaleti Pasadena Polis Departmanında görev yapıyor. California eyaletinin
dördüncü büyük şehrinin Emniyet Müdürüymüş. Kendisine bağlı 300 civarında polis
birimi varmış. Arkadaşları ile birlikte İstanbul’a gelmiş. Türkiye’ye gelince
baba yurdunu görmek istemiş. Edindiği Türk arkadaşları da onu baba yurduna
getirmişler. Cavollo ailesi ile ilgilendiğimiz gibi onunla da ilgilendik.
İlçenin tarihi mekânlarını o na da gezdirdik. Onunla da hemen hemen Cavollo
ailesi ile konuştuklarımızı konuştuk.
Bernard
K.MELEKIAN Hacın’da yaşayan Sabuncuyan ailesindenmiş.
Cavollo
ailesine sorduğum bir sorunun benzerini yine Bernard K.MELEKIAN’A da sordum:
“Amerika’da
Hacınlı Ermeni çok var mı?”
Aldığım
cevap aynıydı.
“Var!”
“Ekonomik
durumları nasıl?”
“Çok
iyi!”
“Önemli
makam ve mevkiler de varlar mı?”
“Var.
Ben çok büyük bir kentin Emniyet Müdürüyüm!”
Bu
sorular basit gibi gelebilir sizlere. Bana göre iki şey önemli. Birincisi bu
basit sorularla anlıyoruz ki Ermeni diasporasının ileri attığı “Hacın’da kırk
bin Ermeni Türkler tarafından katledildi.” İddiası tepeden tırnağa bir yalan.
Birincisi Hacın’da hiçbir dönemde kırk bin Ermeni yaşamadı. İkincisi Hacın’da
öldürüldü denilen Ermeniler dünyanın çeşitli yerlerinde olduğu gibi, Arjantin
ve Amerika’da yaşıyorlar. Hem de varlıklı bir hayat sürdürüyorlar.
Diğer
önemli olan bir konu da, Ermeniler batı dünyasında her yere dağılarak
Hıristiyan âleminde önemli bir güç oldular. Hem para, hem de kariyer sahibi
olmaları Ermeni diasporasının git gide güçlendiğini gösteriyor. Bizim ilçemizi
ziyarete gelen iki kişinin de verdiği bilgiler gelecek yıllarda “Ermeni
Soykırım” iddialarının başımızı daha çok ağrıtacağının birer işaretidir.
Bernard
K.MELEKIAN iyi yetişmiş bir bürokrat olarak kelimeleri seçe seçe konuştu. Türk
misafirperverliğine sık sık vurgu yaptı. Yaşanılan acı olaylardan çok üzüntü
duyduğunu. Babasının doğduğu toprakları gördüğü için de çok mutlu olduğunu
söyledi. Bizimle genellikle dostluk üzerine konuştu. Ailesinin de kendisine çok
güzel dostluklardan bahsettiğini söyledi. Ama tarihi Hacın şehrini seyrederken
de duygulanmadan edemedi.
Bernard
K.MELEKIAN’da Şehit Kaymakam Saim Bey Müzesi’ni gezenler arasında yerini aldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder