15 Nisan 2013 Pazartesi

KOMŞU NEDEN “GÂVUR” OLDU?


 
Bu başlığı “Ermeni neden gâvur oldu?” diye de yapabilirdim. Ancak, ülkemizde yaşayan, ülkesini seven Ermeni vatandaşlarımızı incitmemek adına biraz itina gösterdim.

Elimde Mustafa Onar’ın Saimbeyli adlı kitabı var. Defalarca okuduğum kitabı bugün de şöyle bir karıştırdım. Mustafa Onar Saimbeyli tarihi ile ilgili en çok eser veren bir büyüğümüz... Onun Saimbeyli ile ilgili yanılmıyorsam ilk kitabının adı “Hacın Gâvuru” adını taşıyordu. Öyle tahmin ediyorum ki, Mustafa Onar bu ismi kitabına kapak yapana kadar çok düşünmüştür. Ancak bir de gerçek vardır ki, Ermeniler Hacın’da maalesef “Gâvur” olmuşlardır. 

Ermeni “gâvur” olmadan önce Müslüman ve Hıristiyanların çok iyi ilişkiler içerisinde olduklarını görüyoruz. Hatta Ermenilerin ileri gelen insanları, Terziyan Efendi, Artin Efendi, Mangıryan Efendi, Kalasot Efendi, Hıçır Ağa, Kirkor Ağa… Gibi saygınlık ifade eden kelimelerle anılmaktalar.

Ermenilerle birlikte yaşayan yaşlı büyüklerimle görüştüğümde de; Meryem Teyze, Tervanda Bacı, Vartise Abla… Gibi sevgi ve sempati uyandıran kelimeler kullandıklarını duydum.

Peki, efendiler, ağalar, bacılar, ablalar neden birden “gâvur “oldular?

Hepimizin bildiği gibi Osmanlı artık zayıflamaya başlamıştı. Osmanlı Devleti’ni parçalamak isteyen batılı ve yayılmacı güçler Osmanlı’nın içinde barındırdığı her türlü etnik kökene dayanan insanları kullanmak istiyorlardı. İnsanların egolarında olan benlik duygusunun her zaman kullanılmaya müsait olduğunu çok iyi bilen güçler, Araplara, “Siz Arap’sınız…  Ermenilere de, siz Ermeni’siniz… Sizin bir diliniz, bir kültürünüz, bir tarihiniz var. Osmanlı sizi yıllardır sömürüyor. Yeter artık! Baş kaldırın, kurun devletinizi. “dediler. Bunu demekle de kalmayıp o toprakları işgal ettiler. İşgal güçlerinin güçlü ve yıkılmaz görüntüsüne kanan efendiler, ağalar, ablalar diye seslendiğimiz komşularımız ahde vefayı unutup komşularını horlamaya, onları aşağılamaya, onlara eziyet etmeye ve öldürmeye başladılar. O dönemde Türk olmak aşağılanmak için yeterli bir sebep olmaya başladı.

Ayaklar baş olmuştu artık. Zulüm de olacaktı. Zaten hep öyle olmuyor mu? Her şey normal seyrinde giderken; mülayim, saygılı, efendi gördüklerimiz ellerine güç geçince “Küçük dağları ben yarattım. Büyükler dedemden kaldı. “diyerek güçleri kime yetiyorsa ona zulüm etmiyorlar mı? Şunu herkes bilmeli ki adalet herkese lazım. Adaleti güçsüzler değil, güçlü olanlar dağıtmak zorundadır. Adalet terazisi sarsılmaya başladığı zaman “gâvura gâvursun” demek şart olur.

Bizim Hacın’da Ermeni “gâvur” olmaya başlayınca ilçe merkezinde olduğu gibi köylerimizde de Türk ve Müslüman halka eziyet etmeye başladılar. Karsavuran köyünde bulgur kaynatan kadınlara yaklaşan bir grup kamavor kadınlara laf atıyorlar. Artık bizim buyruğumuzdasınız. “Biz istediğimizi yaparız.” gibisinden terbiye sınırlarını aşan aşağılık sözler söylüyorlar. Bir Türk anası olan Hancı Hatice, yerden bir odun alıyor. “Bana bakın it sürüleri, odundan maşa, gâvurdan paşa olmaz.” diyor.

Yine bir köyümüzde zulüm gören bir vatandaşımız kendisine zulüm eden Ermeni’ye “gâvur” diye hitap ediyor.  Ermeni de meşrutiyetin kendisine verdiği özgürlük haklarından yararlanarak “gâvur” diyen Türk hakkında davacı oluyor. Kadının huzuruna çıkıyorlar. Kadı soruyor.

“Evladım sen bu adama gâvur dedin mi?”

“Dedim Kadı Efendi.”

“O zaman sen suç işlemişsin.”

Vatandaş Kadı Efendi’ye soruyor;

“Kadı Efendi, gâvura gâvur demenin cezasının bedeli nedir?”

Kadı kanuna bakıyor.

“Gâvura gâvur demenin bedeli bir mecidiye evladım.” diyor.

Vatandaş cebinden beş mecidiye çıkartıyor, Kadı Efendi’nin masasının üzerine koyuyor.

Bak Kadı Efendi diyor,

“Bu gördüğün gâvur var ya, vallahide gâvur, billahi de gâvur, hem de gavur oğlu gavur.”

Tarih ibretle doludur. Osmanlı Devleti asırlarca yaşamayı bilmişse adalet terazisine dikkat etmesi sayesinde yaşamıştır.  Adalet terazisini bozanlar farkına varmadan kendi sonlarını hazırlarlar.

Bu hep böyle oldu. Böyle de olacaktır.

Tarihi iyi okumak lazım… Tarih geleceğin aynasıdır. Güçlüler adil olmak zorundadır. İnsanlar kendilerine baskı yapılmasından hiç hoşlanmaz. Hele o insan bir Türk evladıysa tıpkı Mehmet Akif’in dediği gibi:

“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.

Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!

Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.

Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.”

Nidaları ile cevap verirler.

1920 yıllarını düşündüğümde hep şu değerlendirmeyi yaparım. Çukurova ve dolaylarını işgal eden Fransızlar ve yörenin yerli halkı Ermeniler ele geçirdikleri topraklarda adil olmayı başarabilselerdi; onları bu topraklardan kolay kolay kimse sökemezdi. Devlet kurup çok uzun yıllar yaşayabilirlerdi.  Ancak onlar komşularına karşı “gâvur” olmayı tercih ettiler. Bedelini de ödediler. Allah kimseyi “gâvur” olanlardan etmesin.

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder