Bu başlığı “Ermeni neden gâvur oldu?” diye de
yapabilirdim. Ancak, ülkemizde yaşayan, ülkesini seven Ermeni vatandaşlarımızı
incitmemek adına biraz itina gösterdim.
Elimde Mustafa Onar’ın Saimbeyli adlı kitabı var.
Defalarca okuduğum kitabı bugün de şöyle bir karıştırdım. Mustafa Onar
Saimbeyli tarihi ile ilgili en çok eser veren bir büyüğümüz... Onun Saimbeyli
ile ilgili yanılmıyorsam ilk kitabının adı “Hacın Gâvuru” adını taşıyordu. Öyle
tahmin ediyorum ki, Mustafa Onar bu ismi kitabına kapak yapana kadar çok
düşünmüştür. Ancak bir de gerçek vardır ki, Ermeniler Hacın’da maalesef “Gâvur”
olmuşlardır.
Ermeni “gâvur” olmadan önce Müslüman ve
Hıristiyanların çok iyi ilişkiler içerisinde olduklarını görüyoruz. Hatta
Ermenilerin ileri gelen insanları, Terziyan Efendi, Artin Efendi, Mangıryan
Efendi, Kalasot Efendi, Hıçır Ağa, Kirkor Ağa… Gibi saygınlık ifade eden
kelimelerle anılmaktalar.
Ermenilerle birlikte yaşayan yaşlı büyüklerimle
görüştüğümde de; Meryem Teyze, Tervanda Bacı, Vartise Abla… Gibi sevgi ve
sempati uyandıran kelimeler kullandıklarını duydum.
Peki,
efendiler, ağalar, bacılar, ablalar neden birden “gâvur “oldular?
Hepimizin bildiği gibi Osmanlı artık zayıflamaya
başlamıştı. Osmanlı Devleti’ni parçalamak isteyen batılı ve yayılmacı güçler
Osmanlı’nın içinde barındırdığı her türlü etnik kökene dayanan insanları
kullanmak istiyorlardı. İnsanların egolarında olan benlik duygusunun her zaman kullanılmaya
müsait olduğunu çok iyi bilen güçler, Araplara, “Siz Arap’sınız… Ermenilere de, siz Ermeni’siniz… Sizin bir
diliniz, bir kültürünüz, bir tarihiniz var. Osmanlı sizi yıllardır sömürüyor.
Yeter artık! Baş kaldırın, kurun devletinizi. “dediler. Bunu demekle de
kalmayıp o toprakları işgal ettiler. İşgal güçlerinin güçlü ve yıkılmaz
görüntüsüne kanan efendiler, ağalar, ablalar diye seslendiğimiz komşularımız
ahde vefayı unutup komşularını horlamaya, onları aşağılamaya, onlara eziyet
etmeye ve öldürmeye başladılar. O dönemde Türk olmak aşağılanmak için yeterli
bir sebep olmaya başladı.
Ayaklar baş olmuştu artık. Zulüm de olacaktı. Zaten
hep öyle olmuyor mu? Her şey normal seyrinde giderken; mülayim, saygılı, efendi
gördüklerimiz ellerine güç geçince “Küçük dağları ben yarattım. Büyükler
dedemden kaldı. “diyerek güçleri kime yetiyorsa ona zulüm etmiyorlar mı? Şunu
herkes bilmeli ki adalet herkese lazım. Adaleti güçsüzler değil, güçlü olanlar
dağıtmak zorundadır. Adalet terazisi sarsılmaya başladığı zaman “gâvura gâvursun”
demek şart olur.
Bizim Hacın’da Ermeni “gâvur” olmaya başlayınca ilçe
merkezinde olduğu gibi köylerimizde de Türk ve Müslüman halka eziyet etmeye
başladılar. Karsavuran köyünde bulgur kaynatan kadınlara yaklaşan bir grup
kamavor kadınlara laf atıyorlar. Artık bizim buyruğumuzdasınız. “Biz
istediğimizi yaparız.” gibisinden terbiye sınırlarını aşan aşağılık sözler
söylüyorlar. Bir Türk anası olan Hancı Hatice, yerden bir odun alıyor. “Bana
bakın it sürüleri, odundan maşa, gâvurdan paşa olmaz.” diyor.
Yine bir köyümüzde zulüm gören bir vatandaşımız
kendisine zulüm eden Ermeni’ye “gâvur” diye hitap ediyor. Ermeni de meşrutiyetin kendisine verdiği
özgürlük haklarından yararlanarak “gâvur” diyen Türk hakkında davacı oluyor.
Kadının huzuruna çıkıyorlar. Kadı soruyor.
“Evladım sen bu adama gâvur dedin mi?”
“Dedim Kadı Efendi.”
“O zaman sen suç işlemişsin.”
Vatandaş Kadı Efendi’ye soruyor;
“Kadı Efendi, gâvura gâvur demenin cezasının bedeli
nedir?”
Kadı kanuna bakıyor.
“Gâvura gâvur demenin bedeli bir mecidiye evladım.” diyor.
Vatandaş cebinden beş mecidiye çıkartıyor, Kadı Efendi’nin
masasının üzerine koyuyor.
Bak Kadı Efendi diyor,
“Bu gördüğün
gâvur var ya, vallahide gâvur, billahi de gâvur, hem de gavur oğlu gavur.”
Tarih ibretle doludur. Osmanlı Devleti asırlarca
yaşamayı bilmişse adalet terazisine dikkat etmesi sayesinde yaşamıştır. Adalet terazisini bozanlar farkına varmadan
kendi sonlarını hazırlarlar.
Bu hep böyle oldu. Böyle de olacaktır.
Tarihi iyi okumak lazım… Tarih geleceğin aynasıdır.
Güçlüler adil olmak zorundadır. İnsanlar kendilerine baskı yapılmasından hiç hoşlanmaz.
Hele o insan bir Türk evladıysa tıpkı Mehmet Akif’in dediği gibi:
“Ben ezelden
beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın
bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel
gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım
dağları, enginlere sığmam, taşarım.”
Nidaları ile cevap verirler.
1920 yıllarını düşündüğümde hep şu değerlendirmeyi
yaparım. Çukurova ve dolaylarını işgal eden Fransızlar ve yörenin yerli halkı
Ermeniler ele geçirdikleri topraklarda adil olmayı başarabilselerdi; onları bu
topraklardan kolay kolay kimse sökemezdi. Devlet kurup çok uzun yıllar
yaşayabilirlerdi. Ancak onlar
komşularına karşı “gâvur” olmayı tercih ettiler. Bedelini de ödediler. Allah
kimseyi “gâvur” olanlardan etmesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder