17 Nisan 2013 Çarşamba

YENGELERİN HASI



YENGELERİN HASI
            Bu omzuma başını yaslayan kadın, benim yengem. Mürsel Amca’mın karısı. Mehmet Baykal’ın da kızı…
            Bazı insanlar vardır ya, onu anlatmaya kelimeler yetmez. Kaleminiz aciz kalır, diliniz susar... Benim de Nazmiye Yenge’mi anlatmaya kalemimin gücü yetmez. Ona, “Bizim ailemizin bilgesi!”desem hiç de abartmış olmam.
1925’te doğmuş. Yani Hacın yandıktan beş yıl sonra.  Yanık Şehir’den kurtulanların çoğunu görmüş. Onları öyle can kulağı ile dinlemiş ki sormayın. Sadece dinlemekle kalmamış her sözü hafızasına kaydetmiş.
Ben ne zaman Hacın Şehri’nin tarihi ile ilgili bir sıkıntıya düşsem, doğru yengeme gider, onun dizinin dibine oturur, saatlerce onu dinlerim. Son zamanlarda da konuşmalarını kaydeder oldum. İnsan hafızası beşerdir, şaşar. Bakarsınız bir gün Nazmiye Yenge’min anlattıkları tarihe bir ışık tutar. Ona sorduğum sorulardan bazılarına verdiği cevapları sizlerle paylaşmak istiyorum:
KÂTİP HACI MUSTAFA
            Kâtip Hacı Mustafa, Nazmiye Yengem’in dedesi, yani annesi Şerife’nin babasıdır. Kâtip Hacı Mustafa Hacın’da yaşamaktadır. Aile büyükleri Kahramanmaraş Afşinlidir. Afşin’in eski adı Yarpuz’dur.  Aile Yarpuz’dan gelerek Hacın’a yerleşmiştir. Yarpuz’dan geldikleri için aileye de “Yarpuzlular” denilmektedir.
            Yarpuzlu Kâtip Hacı Mustafa, Osmanlı’dan beri köyleri gezmekte, devlet adına aşar (öşür) denilen bir vergi toplamaktadır. Alınan bu verginin kayıtlarını tutmaktadır. Köyleri gezdiği için de köylerdeki bütün insanları tanımaktadır.
Kâtip Hacı Mustafa Ayşe ile evlidir. Altı çocuklarından üçü kız, üçü erkektir. Kızları; Şerife, Sabiha, Nadire... Oğulları; Kazım, Ali Rıza ve Ahmet.
Fransızlar Hacın’ı işgal ettikten sonra da Kâtip Hacı Mustafa köyleri gezmeye devam eder. Devlet memuru olduğu için bütün devlet memurlarını da yakından tanımaktadır. Hemen hemen herkesin karakterini bilir, sağlam karakterli arkadaşı Genco Çavuş ile de sürekli görüşen, onunla fikir alışverişinde bulunan bir kişidir. Mustafa Kmal’in bir gün Hacın’ı kurtaracağına inanmaktadır. Kuvayı Milli ile de bağlantılıdır.
Kâtip Hacı Mustafa, her zaman olduğu gibi yine köylere aşar toplamak için giderken, eşi Ayşe, oğlu Ahmet, Sabiha ve Nadire’yi de alarak Karsavuran Köyü’nde, Mehmet Baykal ile evli olan kızı Şerife’nin yanına bırakıyor. Kendisi de eşi ve kızlarını Karsavuran Köyü’nde bıraktıktan sonra oğlu Ahmet ile birlikte Tozlu Köyü’ne gidiyorlar.
Çerkezlerden bir kadın ile evli olan bir Hacınlı, Fransız hükümetine karşı geldiği, köylülerle konuşarak çete toplamaya çalıştığı gerekçesi ile Ermenilerce Akpınar’da tutuklanıyor. Bu kişiye orada işkence ediyorlar. “Ya bize Kuvayı Milliyecilerle bağlantı kuranları haber verirsin, ya da seni öldürürüz.”diye tehdit ediyorlar. Canı derdine düşen bu kişi:
“Beni öldürmezseniz size Mustafa Kemal ile bağlantı kuranları söylerim.”diyor.
Bol vaatler sonunda bu kişi:
“Kâtip Hacı Mustafa Efendi köy köy geziyor. Genco Çavuş ile birlikte köylüleri çete olmaya ikna ediyor. Köylülerden aldığı bilgileri Genco Çavuş’a bildiriyor. Genco Çavuş da Kâtip Hacı Mustafa’dan aldığı bilgileri Everek’te bulunan Kamberli Osman’a iletiyor. Everek’ten silahlar geliyor. Bu silahları Kâtip Hacı Mustafa ve Genco Çacuş köylülere dağıtıyorlar.”diyor.
Bu haberi alan Ermeniler, Kâtip Hacı Mustafa’nın Tozlu Köyü’nde olduğunu da öğreniyorlar. Ani bir baskınla Tozlu Köyü’ne gidiyorlar.
Daha önceden başına bir gün iş geleceğini bilen Kâtip Hacı Mustafa, oğlu Ahmet’e:
“Oğlum, bir gün Ermeniler gelir, beni götürmeye çalışırlarsa sen sakın onlara görünme. İlk fırsatta ananın yanına git. Kardeşlerine de göz kulak ol. Ne olursa olsun sakın ola da Hacın’a gitmen.” diyor.
Kâtip Hacı Mustafa Efendi, her köyde olduğu gibi Tozlu Köyü’nde de bulunan ambara varıyor. Ambar iki katlı bir evdir. Evin altı buğday ambarı orak kullanılırken, ikinci katta da ambarın bekçisi oturmaktadır. Kâtip Hacı Mustafa Efendi’de köye her gittiğinde o evde kalmaktadır.
Vakit akşama yakın bir vakittir. Köylüler sığırlarına saman vermekte, yanan sobalardan çıkan dumanlar köyün üstünü kaplamakta, Katip Hacı Mustafa Efendi’nin oğlu Ahmet bekçi ile birlikte buğday ambarında şinikle buğdayı ölçüp çuvallara doldurmaktadır. Kâtip Hacı Mustafa Efendi’de evin ikinci katında abdestini almış, akşam ezanını beklemektedir.
O anda köpekler havlar, silahlar patlar. Kimse ne olduğunu anlamadan Kâtip Hacı Mustafa Efendi’nin bulunduğu evin merdivenlerini önde Kirkor Şinikyan, arkadan üç Ermeni askeri çıkarlar. Kâtip Hacı Mustafa Efendi yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu anlar. Evin kapısına tam çıkacağı sırada kapı bir darbe ile üzerine devrilir. Kirkor Şinikyan ve askerleri Kâtip Hacı Mustafa Efendi’yi yaka paça tutuklarlar. Kısa bir süre direnmek isteyen Kâtip Hacı Mustafa Efendi evin balkonuna çıkartılır. Oğlu Ahmet duysun da kimselere görünmesin diye yüksek sesle bağırır:
“Ne oluyor Kirkor Efendi, beni öldürmeye mi götürüyorsunuz?”
Kirkor Şinikyan:
“Evet, öldürmeye götürüyoruz!”der. Ve merdivenin başında Kâtip Hacı Mustafa Efendi’nin bağrına bir tepik vurur. Yediği tepiğin tesiri ile Kâtip Hacı Mustafa Efendi yuvarlanarak merdivenlerden aşağıya düşer. Oğlu Ahmet ve bekçi olanları buğday ambarının kapı aralığından seyrederler. Kirkor ve adamlarının işi Kâtip Hacı Mustafa Efendi’yi götürmek olduğu için başka kimseye dokunmadan köyü terk ederler.
Kâtip Hacı Mustafa Efendi, önce Karsavuran Köyü’ne, daha sonra Hacın’a getirilir. Hacın’da Genco Çavuş’a uygulanan işkencelerin tamamı Kâtip Hacı Mustafa Efendi’ye de uygulanır.
Kâtip Hacı Mustafa Efendi, her gün sorguya çekilir. Her gün işkence yapılır. Ona:
“Sen kâtipsin, herkesi tanırsın. Mustafa Kemal’le kimler irtibat halinde, söyle!” derler.
Bir aydan fazla işkence yaparlar. Ne Genco Çavuş ne de Kâtip Hacı Mustafa Efendi istenilen bilgiyi vermezler. Kâtip Hacı Mustafa Efendi’yi konuşturmak için oğulları Kazım ve Ali Rıza’yı öldürürler. O yine de konuşmaz. Onu da tıpkı Genco Çavuş gibi işkence ile öldürüp, Genco Çavuş’u attıkları Kirkot ile Çatak (Obruk) sularının birleştiği yere atarlar.
Kâtip Hacı Mustafa Efendi’nin Genco Çavuş’tan sadece bir farkı vardır. Kâtip Hacı Mustafa Efendi’nin Hacın’da bulunan kardeşi Gafar Efendi’ye:
“Bir itiniz öldü. Leşi köprünün ayağında... Gidin onu oradan alın. Çevreye kokusu dağılmasın!”derler. Gafar Efendi ve diğer akrabaları Kâtip Hacı Mustafa Efendi’nin parçalanmış ölüsünü Taş Köprü’nün ayağının dibinden alırlar.
Kâtip Hacı Mustafa Efendi ve Genco Çavuş canları pahasına çetelerin silahları, isimleri ve nerelerde olduklarını söylemediler. Her ikisi de isimsiz yüzlerce kahraman gibi Türk Milleti’nin yazılmayan tarihinde yerlerini aldılar. Bir de Kâtip Hacı Mustafa’nın eşi Ayşe Hanım’ın söylediği şu ağıt:
Büyük evimin yapısı,
Kıbleye doğru kapısı…
İki mektepli yitirdim,
Yel eser gelir kokusu.

Şirin efendimin sözü,
Ağ elleri yazar yazı,
Kınamayın komşular beni,
Ben yitirdim çifte kuzu.


Melek Hanım’ın Evi

MELEK HANIM
            Tarihler onun söylediği ağıtla şekillendi. Yürekler onun söylediği ağıtla yandı. Hacın onun söylediği ağıtla ağladı. Onun söylediği ağıt ses oldu Hacın’a. Herkes Melek Hanım ağıtını duydu. Herkes Melek Hanım ismini ezberledi. Kimdi bu Melek Hanım?
            Ben de aynı soruyu sordum Nazmiye Yenge’me:
            “Yenge, Melek Hanım kimdi?”dedim.
Yengem hafif bir gülümsedi.
“Senin akraban!”dedi.
O ana kadar Melek Hanım’ın akrabam olduğunu hiç duymamıştım.
“Nasıl akrabam yenge?” diye sordum.
“Melek Hanım’ın kocası Gafar Efendi, senin deden Çerkez Ali’nin öz teyzesinin oğluydu. Deden Çerkez Ali ondan bahsederken hep “Melek Abla.”diye bahsederdi.”dedi.
Gafar Efendi, Kâtip Hacı Mustafa Efendi’nin kardeşi olur. Evleri İslam Mahalle’sinde, Nazir Efendi’nin konağının hemen bitişiğindedir. İki katlı evin üst katında Kâtip Hacı Mustafa Efendi, alt katında da Gafar Efendi oturmaktadır.
Gafar Efendi Kayracık Köyü’nden, Çaputsuz Mustafa Efendi’nin kızı Melek ile evlidir. Atfiye, Şefika, Osman ve Mesut adlarında çocukları vardır. Uzun süre Osmanlı Devleti’nde Jandarma Başçavuş’u olarak Tarsus’ta görev yaptıktan sonra emekli oldu. Hacın’a yerleşti.
Gafar Efendi de, Melek Hanım da şen şakrak insanlardır. Gafar Efendi ud çalar, Melek Hanım da eşine eşlik ederdi. Her ikisi de ince bir ruh yapısına sahiplerdi.
 Melek Hanım’ın anası Zelfin denen yerdendir. Avşar’dır. Avşar olmasından mı, Allah vergisinden mi bilinmez Melek Hanım, düğünlerde türkü söyler, cenazelerde ağıt yakardı. Bunu Hacınlı olan herkes bilirdi. Birisi öldüğü zaman Melek Hanım cenazeye gider ağıt yakardı. Ağıt söylemek yüreğinde olan Melek Hanım, Hacın karıştığı ilk günden itibaren de gördüğü, duyduğu her olaydan etkilenmiş ve ağıt söylemiştir.
Melek Hanım, kayını Kâtip Hacı Mustafa öldürüldüğünde:
“Gadanı alayım gayınım
Son görgü de bu muydu?
Çifte gurşun sıkılınca
Düşek yerin su muydu” dedi.

 Kâtip Hacı Mustafa’nın, hikâyemizde de yazdığımız gibi, ölüsü Taş Köprü’nün ayağının dibine atılmıştı. Orası Obruk ve Kirkot derelerinin birleştiği yerdi.

Eşi Gafar Efendi öldürüldüğünde:

“Aman bu ne acı işler
Babasını öldürmüşler
Atfiye’me selam söylen
Göğ yüzünde uçan kuşlar” dedi.

Melek Hanım’ın büyük kızı Atfiye, Yamanlı Köyü’ne gelin gitmişti. Feryadını ona duyurmaya çalışıyordu.

“Şefika’mı öldürmüşler
Mektebin önünde yatar
Babam oğlu goç Bilal’ım
Bunu duysa neler yapar”

“Mektep, İslam Mahallesindeki caminin altındaydı. Melek Hanım’ın evine yüz metre mesafededir.

Şefika, Melek Hanım’ın büyük kızıdır. Eşi öldüğü için baba evine gelmiştir. Ailesi ile birlikte yaşamaktadır. Bir de oğlu vardır. Adı Yusuf. O da öldürülmüştür. Torunu Yusuf için Melek Hanım:

“Örflüydün Genco Çavuş
Gâvurlara eyle zavır
Bebeğimi öldürüyor
Çamşaroğlu goca gavur.” demektedir.

Rüştiye mezunu oğlu Osman öldürüldüğünde:

“Sekiz gavur bir gelince
Osman’ımı şaşırdılar
Baban çete başı deyi
Hacı Ahmed’i bişirdiler”
           
Hacı Ahmet, Melek Hanım’ın kızı Atfiye’nin oğludur. Yamanlı Köyü’nde okul olmadığı için, dedesi Gafar Efendi onu okutmak için Hacın’a getirmiştir. O da Melek Hanım’ın oğlu Mesut ile birlikte rüştüye de okumaktadır


Hacın oldu GANLI GUYU
Uyu Osman oğlum uyu
Hücumunan alınmadı
Yıkılasın Sultan Suyu” diye feryat etmektedir.


“Kara Osman’ım ağ Mesud’um
Onları ben eliminen verdim
Bu ne hikmet ey Allah’ım!
Gâvura el aman dedim”

Oğlu Mesut rüştiyede öğrencidir. Onu da Ermeniler öldürdüler.

Melek Hanım ağıtın bir yerinde:

“Kele Dudu, kele Dudu
‘’Ganlı gömlek yu’’ diyorlar
Bebekleri kaynatmışlar
‘’Guzu eti ye’’ diyorlar” demektedir.

Buradaki “Dudu” kim diye sorguladık. Ağıtta geçen Dudu kimdi? Kesin olarak tespit edemedik. Ancak dikkatimizi çeken bir hikâye var. Biz o hikâyeyi yazdık. O hikâyenin adı “GELİN AYŞE” hikâyesidir.
Gelin Ayşe’nin gelin geldiği ev ile Melek Hanım’ın evi hemen yan yanadır. Her iki ev de iki katlıdır. Gelin Ayşe de, Melek Hanım da evin birinci katlarında oturmaktadırlar.  Gelin Ayşe, Hacın’a gelin gelirken Melek Hanım sürekli yanındadır. Gelin Ayşe’nin annesi Dudu ile Melek Hanım’ın kocası Gafar Efendi akrabadır. Gelin Ayşe Melek Hanım’ın gözü önünde işkence ile öldürülmüştür. Çok duyarlı olan Melek Hanım, yanında kapı komşusu Gelin Ayşe öldürülürken ona ağıt söylememesi mümkün değildir. Çok yüksek bir ihtimalle Melek Hanım:

“Kele Dudu, kele Dudu
‘’Ganlı gömlek yu’’ diyorlar
Bebekleri kaynatmışlar
Guzu eti ye’’ diyorlar”  mısrasını Gelin Ayşe’nin anası Dudu için söylemiştir.
Melek Hanım Hacın’da öldürülen Müslüman Türk kadınlarından sadece biridir. Onun da akıbeti diğer kadınlarımız gibi olmuştur.
Melek Hanım, Hacın’da sevilen bir kadındı. Ailesi de saygı duyulan bir aileydi. Belediye hemşiresi ile iyi arkadaştı. O hemşireye herkes Mınış’ın Kızı derdi.
Hacın Ağıt’ını Türk kadını Melek Hanım, yüreği yanarak söyledi. Belediye hemşiresi Mınış’ın Kızı da bir kâğıda yazdı.
Herkesin öldürüldüğünü gören Melek Hanım, Mınış’ın Kızı’na:
“Bu ağıdı sakla. Sizinkiler daha Türklerin ne olduğunu öğrenmemişler. Bu kadar katliama Türkler seyirci kalamazlar. Mutlaka Hacın’ı alırlar. Türkler geldiğinde bu ağıdı onlara ver. Hacın’da yapılanları Türkler bu ağıttan öğrensinler. Bu ağıt senin de güvencen olur. Bu ağıdı onlara verirsen sana dokunmazlar.” dedi.
Melek Hanım’ın dediği oldu. Türkler Hacın’ı geri aldılar. Ağıt bir şekilde çetelerin eline geçti. Ağıdı çetelere Mınış’ın kızı mı verdi? Yoksa onu çeteler mi buldu, biz tespit edemedik. Ancak Melek Hanım’ın söylediği ağıt dilden dile dolaştı. Onu herkes öğrendi. Herkes birbirine öğretti. Günümüze kadar da geldi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder